SON DAKİKA
Hava Durumu

#Sağlik

haberingundemi.com.tr - Sağlik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Üst solunum yolu rahatsızlıklarına karşı uyarı: Haber

Üst solunum yolu rahatsızlıklarına karşı uyarı:

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, özellikle, ekim, kasım aylarının üst solunum yolları enfeksiyonunun arttığı dönemler olduğunu belirterek, hijyen kurallarına uyulması ve kapalı alanlarda hasta kişilerden uzak durulmasını önerdi. Bazı programlara katılmak üzere kente gelen Memişoğlu, çiçeklerle karşılandığı Yozgat Valiliği ziyaretinde şeref defterini imzaladı. Bakan Memişoğlu, valilik ziyareti sonrası basın mensuplarına, Yozgat'ı ziyaret etmekten dolayı duyduğu memnuniyeti ifade etti. Anadolu'nun kadim ve tarihi şehri Yozgat'ın sağlık hizmetlerinde daha iyi olması için çalıştıklarını belirten Memişoğlu, şunları kaydetti: "Biz de burada, sağlık hizmetlerini değerlendirip daha iyi sağlık hizmetlerini 'nasıl yaparız, nasıl sunarızı' tartışıyoruz. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanımızın 'hayalim' dediği şehir hastanelerimizin ilkini Yozgat'ta hizmete açmıştık. Sağlık hizmetleri anlamında Yozgat iyi yerlerde, daha da iyi olması için çabalıyoruz. Özellikle üniversitemiz, üniversite hastanemiz, sağlık hizmetleri sunan şehir hastanemizle beraber burada sağlığı değerlendiriyoruz." Memişoğlu, devlet yatırımı anlamında iyi işlere imza atan Yozgat'ın altyapısıyla ve hizmetleriyle çok iyi yere geldiğini ve bundan memnuniyet duyduğunu dile getirdi. Dünyada sağlık hizmetini iyi sunan sayılı ülkelerden birinin Türkiye olduğunu vurgulayan Memişoğlu, şöyle devam etti: "Özellikle toplumumuza sağlığının kıymetini bilmesini, hastalanmadan sağlığını, bedenini korumasını öneriyoruz. Özellikle bağımlılıklardan, kilodan, yanlış beslenmeden, hareketsizlikten uzak durmalarını tavsiye ediyoruz. Özellikle, ekim, kasım ayları üst solunum yolları enfeksiyonunun arttığı dönemler. Onun için vatandaşlara, hijyen kurallarına uymalarını, kapalı alanlarda eğer hastalıklar varsa oradan uzak durmalarını veya hastalanmışlarsa kendilerini izole etmelerini öneriyoruz." Yozgat Şehir Hastanesini ziyaret eden Memişoğlu, ardından Adalet Eğitim Merkezi'nde düzenlenen İl Sağlık Yöneticileri Değerlendirme Toplantısı'na katıldı. Bakan Memişoğlu, AK Parti İl Başkanlığının ardından kentteki esnafı da ziyaret etti.

Kök hücre bağışçısı 1 milyonu aştı Haber

Kök hücre bağışçısı 1 milyonu aştı

Türk Kızılaydan yapılan açıklamaya göre, kurum, Sağlık Bakanlığı ile iş birliği içinde yürüttüğü TÜRKÖK projesi kapsamında, kök hücre bağışçı adaylarının kazanımını sağlama, eşleşme ve nakil süreçlerinin takibi görevlerini yürütüyor. Proje kapsamında kök hücre tedavisine ihtiyaç duyan hastalar için bağışçı adayı (aktif kök hücre bağışçı adayı) olan kişi sayısı 1 milyon 166 kişiye ulaştı. Halk arasında kemik iliği nakli olarak da ifade edilen kök hücre nakline, kemik iliği kanserleri, lenfomalar, organ kanserleri, kemik iliğinin yetersiz çalıştığı veya çalışmadığı durumlar ile immün yetersizlikler ve kalıtsal metabolik hastalıkların tedavisinde ihtiyaç duyuluyor. Kök hücre nakline ihtiyaç duyan hastalar ve bağışçı farkındalığı yaratmak üzere her yıl eylül ayının üçüncü cumartesi günü, Dünya Kemik İliği Bağışçıları Günü olarak kutlanıyor. "İyiliğin en güzel haline ortak olmaya davet ediyoruz" 21 Eylül Dünya Kemik İliği Bağışçıları Günü vesilesiyle 1 milyonu aşkın kök hücre bağışçı adayına teşekkür eden Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, "Tıpkı kan bağışçılarımız gibi kök hücre bağışçılarımız da hayat kurtarmaya gönüllü olan sessiz kahramanlarımız. Kök hücre bağışı, bazen lösemi hastası bir çocuğumuz bazen kalıtsal hastalığı olan bir gencimiz için tek yaşam umudu. Bu yüzden Türk Kızılay olarak sağlıklı her vatandaşımızı kök hücre bağışı için kan örneği vermeye ve iyiliğin en güzel haline ortak olmaya davet ediyoruz" ifadelerini kullandı. Kök hücre bağışıyla ilgili daha fazla bilgiye "www.kanver.org" sitesinden ulaşabiliyor.

ÇOCUKLARI BEKLEYEN  TEHLİKE: HİKİKOMORİ Haber

ÇOCUKLARI BEKLEYEN TEHLİKE: HİKİKOMORİ

İtalya'da bir pedagog ve psikoterapist çocukların aşırı ekran kullanımından kaynaklanan zararları bertaraf etmek üzere sosyal medya üzerinden bir imza kampanyası başlattı. Kampanya, kısa sürede büyük bir hareket haline geldi ve yüzbinlerce ebeveynin imza atmasıyla ciddi bir ses getirdi.  Yüzde 70-80'ini ise erkekler oluşturuyor  Bu sayede bugün İtalya’da mobil telefon kullanımına yönelik sınırlamalar gündemde. Öyle ki, çocukların okullarda mobil telefon kullanımı, hükümetin öncelikleri arasında yer alıyor. Ülkede, okullarda telefon kullanımını tamamen yasaklamayı planlıyor. Bu kararın arkasında Hikikomori sendromu, önemli bir faktör olarak yer alıyor.  Hikikomori, bireylerin uzun süreli sosyal izolasyona girmesiyle karakterize edilen bir durum... Genellikle genç bireylerde görülüyor ve sosyal yaşamdan uzaklaşmaya yol açıyor. Dünya genelinde artan Hikikomori vakalarının, gençlerin dijital dünyada geçirdiği zamanın artmasıyla bağlantılı olduğu düşünülüyor. İtalya’daki bu yasak da, çocukların sosyal medya bağımlılığını azaltmayı ve dolayısıyla Hikikomori sendromunun yaygınlaşmasını önlemeyi hedefliyor.  Türkiye'de benzer bir düzenleme zaten yürürlükte. Okullarda cep telefonu kullanımına yasak... Düzenleme, öğrencilerin ders esnasında dikkatin dağılmaması ve sosyal medya bağımlılığının azaltılması amacıyla uygulanıyor. Diğer yandan, bazı ülkelerse bu konuda daha esnek davranıyor.  Haberimizde Hikokomori sendromunun dünyadaki artışı ile ülkelerin buna yönelik attığı adımlara biraz daha yakın baktık. Bilişim Hukuku Uzmanı Nazlı Turhan ise Türkiye'deki durumu yorumladı.  Hikikomori sendromu, özellikle Japonya’da gençler arasında hızla yayılan bir sosyal izolasyon sorunu olarak ortaya çıktı Bu sendromu yaşayan çocuklar, evlerinden dışarı çıkmıyor, okul ve sosyal hayatlarından tamamen kopuyorlar. Japonya Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, ülkede sendromdan muzdarip yaklaşık 1 milyon insan var. Çin’de ise bu sayı 24 milyon gence ulaşmış durumda.  Hikikomori sendromu yaşayanlar günde 8 saatten fazla dijital cihaz kullanıyor. Çoğu toplumdan izole olan bu bireylerin yaklaşık yüzde 70-80'ini ise erkekler oluşturuyor.  Sendrom sadece Japonya ile sınırlı bir problem değil kuşkusuz. Avrupa ve Amerika’da da bu sendroma benzer vakalar giderek artıyor. Uzmanlar sık sık, çocukların erken yaşta teknolojiyle iç içe olmasının, onların sosyal becerilerini geliştirmekte zorlanmalarına neden olabileceği konusunda uyarıyor.  Türkiye’de de Hikikomori benzeri davranışlar gösteren çocukların sayısının arttığı yönünde bazı araştırmalar mevcut. Eğitimciler ve psikologlar, ailelerin çocuklarını sosyal aktivitelere yönlendirmesi gerektiğini, aksi takdirde uzun süreli izolasyonun ileride daha ciddi psikolojik sorunlara yol açabileceğini belirtiyorlar.  Sosyal medya, çocuklar üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkiler yaratabiliyor. Olumlu tarafta, bilgiye ulaşmanın kolaylaşması, sosyal medya platformlarının eğitim araçları olarak kullanılması gibi avantajlar yer alıyor. Ancak olumsuz etkiler daha fazla dikkat çekiyor. Çocuklar, sosyal medyada maruz kaldıkları içeriklerle yaşıtlarından etkilenip benlik saygısını kaybederken ve gerçek olmayan güzellik standartlarına göre kendilerini yetersiz hissedebiliyor.

Yeni nesil itici gaza geçiş için klinik çalışmaları tamamladı Haber

Yeni nesil itici gaza geçiş için klinik çalışmaları tamamladı

AstraZeneca solunum yolu hastalıkları tedavilerinde kullanılmak üzere, sıfıra yakın Küresel Isınma Potansiyeli'ne sahip yeni nesil itici gaza geçiş için klinik programını tamamlandığını duyurdu. AstraZeneca'dan yapılan açıklamaya göre, basınçlı dozlu inhalerler aracılığıyla solunum yoluyla alınan ilaçlar, dünya genelinde inhaler kullanımının yüzde 78'ini oluşturuyor.1 ölçülü doz inhalerler (ÖDİ), küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 0,04'ünden azına neden olurken AstraZeneca yükü önemli ölçüde azaltmaya devam ediyor. AstraZeneca, şu anda mevcut inhaler ilaçlarda kullanılan itici gazlardan yüzde 99,9 daha düşük küresel ısınma potansiyeline sahip yenilikçi, yeni nesil bir itici gaza geçiş için ilk ruhsat başvurularını destekleyecek çalışmalarını tamamladı. Sıfır Karbon Taahhüdü doğrultusunda solunum tedavi alanında hasta sonuçlarını iyileştirmeye odaklanan şirket, aynı zamanda iklim etkisi azaltılmış inhalasyon solunum ilaçlarına geçiş yaparak çevresel yükü azaltmaya öncülük ediyor. Sürdürülebilir sağlık hizmetlerinin sunulabilmesi için AR-GE çalışmaları ve işbirlikleri yoluyla önemli adımlar atan AstraZeneca, global "Sıfır Karbon Taahhüdü" kapsamında, 2030'a kadar tüm tedarik zincirinde karbon negatif olmayı ve 2045'e kadar bilime dayalı net sıfıra ulaşmayı hedefliyor. Açıklamada görüşlerine yer verilen Imperial College London Solunum Tıbbı Profesörü ve Çalışmanın Koordinatör Araştırmacısı Omar Usmani, basınçlı ölçülü doz inhalerlerle verilen solunum ilaçlarının, çocuklar ve yaşlılar gibi belirli hassas popülasyonlar da dahil olmak üzere dünya çapında solunum hastalığı ile yaşayan milyonlarca insan için gerekli olduğunu belirtti. Usmani, "Yeni nesil itici gaza geçiş, karbon ayak izini azaltmada gezegen sağlığı için kritik önem taşırken hasta ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sağlık çalışanlarının optimal klinik sonuçlar elde etmesini de sağlayacak." ifadelerini kullandı. AstraZeneca Biyofarmasötikler AR-GE Başkan Yardımcısı Dr. Sharon Barr da basınçlı ölçülü doz inhalerlerle hastalara ulaştırılan ilaçların solunum hastalıklarında en çok kullanılan tedaviler olup klinik ihtiyaca göre bunlara erişimin sağlanmasının hasta sonuçlarının optimize edilmesi açısından kritik öneme sahip olduğunu aktardı. Barr, "Hastalara ve gezegene olan bağlılığımızın bir parçası olarak solunum yolu hastalarına yönelik tedavimizde sıfıra yakın Küresel Isınma Potansiyeli'ne sahip yenilikçi itici gaz kullanmak için ilk ruhsat başvurularını destekleyen çalışmaları tamamladık. AstraZeneca olarak çevresel ayak izimizi azaltırken hastaların yaşamlarını değiştirme amacıyla yürüttüğümüz sürdürülebilir sağlık hizmeti inovasyonu çalışmalarımıza devam ediyoruz." açıklamasında bulundu.

Kovid'de XEC alarmı: Türkiye'de de etkili olacak Haber

Kovid'de XEC alarmı: Türkiye'de de etkili olacak

Son haftalarda özellikle Avrupa ülkelerinde görülen Kovid-19 virüsünün yeni varyantı "XEC"nin Türkiye'de de etkin olmasının beklendiği ancak bu mutasyonun ağır bir hastalık tablosuna neden olmadığı belirtildi.  Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, sonbaharın gelmesiyle üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığının arttığına işaret etti.  Çin'de Aralık 2019'da başlayan ve dünya genelinde salgına yol açan Kovid-19'un yıllar içinde aşılanmayla birlikte hayatı tehdit etkisinin azaldığını dile getiren Azap, ancak virüsün çeşitli varyantlarla kendini yenilediğini söyledi.  OMİCRON'UNALT VARYANTI  Azap, son olarak "XEC" olarak isimlendirilen ve özellikle Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı artan varyantın, Kasım 2021'de ilk kez ortaya çıkan Omicron varyantının alt tipi olduğunu bildirerek, "Yeni varyantlar, bir öncekindeki değişikliklerle daha bulaşıcı ve antikorlardan daha kolay kaçabilen hale geliyor. XEC varyantı da bir önceki KP.3.3 varyantından türeyen yeni bir varyant" diye konuştu.  HAKİM HALE GELMESİ BEKLENİYOR Azap, bu varyantın haziranda Almanya'da ortaya çıktığını ve yayılmaya başladığını belirtti.  Bu varyantın etkin görüldüğüne ilişkin İngiltere, Danimarka, ABD, Polonya, Norveç, Ukrayna ve Çin'in de aralarında yer aldığı 27 ülkeden bildirimde bulunulduğunu anlatan Azap, şöyle devam etti:  - Halen hakim hale gelmiş değil, henüz KP.2.3 ve KP.3.1 varyantları daha çok dolaşıyor. Ama diğerlerine göre daha bulaşıcı olduğu için önümüzdeki aylarda XEC varyantının hakim hale geçmesi bekleniyor. Diğer dalgalarda gördüğümüz üzere yeni varyantlar, Amerika ve Avrupa'da ortaya çıktıktan birkaç hafta sonra bizde de görülmeye başlıyor. Buradan yola çıkarak ülkemizde önümüzdeki haftalarda XEC varyantının yavaş yavaş artarak hakim hale geçeceğini söyleyebiliriz. AĞIR HASTALIK YAPABİLİR  Prof. Dr. Azap, virüsün yapısı gereği sürekli kendini değiştirdiğini ifade ederek, "Virüsün değişimi bu şekilde devam ediyor ancak endişelenecek bir şey yok. Kendinden önceki Omicron alt varyantları gibi bu varyant da farklı ve daha ağır bir Kovid-19 tablosuna neden olmuyor" dedi.  Şikayetlerin, diğer varyantlarla benzer olduğunu anlatan Azap, şu bilgileri paylaştı:  - Virüs, ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, boğaz ağrısı, aşırı halsizlik, öksürük, tat ve koku kaybı gibi belirtilere neden oluyor. Diğer varyantlar gibi altta yatan ciddi kalp akciğer hastalığı olanlarda, ileri yaşlılarda ve bağışıklığı baskılanmışlarda ağır hastalık yapıyor. Ağır hastalık ve ölüme neden olma kapasitesinin öncekilerden farklı olmadığı şimdilik söylenebilir. - Ancak olgu sayısı, bu konuda doğru bir tahminde bulunmak için çok az henüz. Bu varyantla hastalanan insan sayısı arttıkça klinik seyrinde bir değişiklik olup olmadığına dair daha sağlıklı bilgi oluşacaktır. Ülkemizde bulunmayan yeni varyantlardan hazırlanmış Kovid-19 aşılarının bu varyanta karşı etkili olduğu bildiriliyor. Dünyada ve ülkemizde tedavide kullanılan ilaçlar da bu varyanta karşı etkili.

Dünya'da 55 milyon kişi bu hastalıkla mücadele ediyor Haber

Dünya'da 55 milyon kişi bu hastalıkla mücadele ediyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, her yıl yaklaşık 10 milyon kişide Alzheimer görülmesi nedeniyle 2050’de hasta sayısının 139 milyonu bulması öngörülüyor. Dünyada her 3,2 saniyede bir kişi Alzheimer'a yakalanırken bu hastalık hakkında farkındalık oluşturmak ve bununla mücadele edenlere destek olmak amacıyla her yıl 21 Eylül "Dünya Alzheimer Günü" etkinlikleri düzenleniyor.  "7. önde gelen ölüm nedeni" olarak gösterilen bunama (demans) hastalığının en yaygın türü olan Alzheimer hakkındaki verileri derledi. Beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması şeklinde gelişen tıbbi bir durum olan Alzheimer nedeniyle her yıl dünya genelinde binlerce kişi hayatını kaybediyor. İlk kez 1906’da Alman psikiyatrist ve patolojist Alois Alzheimer tarafından tanımlanan ve 65 yaş üstü kişilerde beyin dokularında ağır hasara neden olduğu tespit edilen Alzheimer, "21. yüzyılın kabusu" olarak görülüyor. Hastalık, günlük aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma ile nitelenen nöropsikiyatrik semptomların ve davranış değişikliklerinin eşlik ettiği nörodejeneratif bir hastalık olarak tanımlanıyor ve bilinen kesin bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Uzmanlar, Alzheimer hastalığının görülme sıklığının 65 yaşından sonra her 5 yılda bir 2 kat arttığına işaret ediyor. Alzheimer'a yakalananların yüzde 60’tan fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde Alzheimer hastası sayısına her yıl 10 milyon yeni vaka eklenirken Alzheimer'a yakalananların yüzde 60’tan fazlası ise düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Alzheimer hastalığının şu anda 1,3 trilyon ABD dolarının üzerinde olan yıllık küresel maliyetinin, 2030’a kadar 2,8 trilyon ABD dolarına yükselebileceği tahmin ediliyor. Buna göre, 2030’da Alzheimer hastalığının yıllık küresel maliyetinin dünyanın en büyük 8. ekonomisi olan İtalya’nın şu anki yıllık gayrisafi yurt içi hasılasını (GSYİH) geride bırakacağı öngörülüyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de ise yaklaşık 700 bin Alzheimer hastası bulunuyor. - Alzheimer hastalığı, demansın bir türü Alzheimer hastalığı, beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması olarak biliniyor. "Demans türü" olarak nitelendirilen Alzheimer, daha çok ilerleyen yaşlarda yaygın görülüyor. Alzheimer's Disease International (AZI) tarafından hazırlanan 2021 raporunda, dünya genelinde demans hastalarının yüzde 75'inin teşhis edilmediği tahmin ediliyor. Farkındalık eksikliği teşhis açısından önemli engel olarak gösterilirken, bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde teşhis edilmeme oranı yüzde 90'a kadar çıkabiliyor. Uzmanlar, hipertansiyon, diyabet, obezite, sigara ve alkol tüketimi ile depresyonun Alzheimer riskini artırdığı uyarısında bulunuyor. - Tedavi ve bakım Demansı iyileştirmek veya ilerleyen seyrini değiştirmek için halihazırda mevcut bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Bunun yanı sıra klinik deneylerin çeşitli aşamalarında çok sayıda yeni tedavi araştırılıyor. Araştırmalar, insanların düzenli egzersiz yaparak, sigara ve alkol kullanımından kaçınarak, kilolarını kontrol ederek, sağlıklı beslenerek, tansiyon, kolesterol ve kan şekeri seviyelerini koruyarak bunama riskini azaltabileceklerini ortaya koyuyor.

Dünyada 55 milyondan fazla kişi Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyor Haber

Dünyada 55 milyondan fazla kişi Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyor

 Dünya genelinde yaşlı nüfus oranı artarken 55 milyondan fazla kişi ise buna bağlı gelişen Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, her yıl yaklaşık 10 milyon kişide Alzheimer görülmesi nedeniyle 2050’de hasta sayısının 139 milyonu bulması öngörülüyor. Dünyada her 3,2 saniyede bir kişi Alzheimer'a yakalanırken bu hastalık hakkında farkındalık oluşturmak ve bununla mücadele edenlere destek olmak amacıyla her yıl 21 Eylül "Dünya Alzheimer Günü" etkinlikleri düzenleniyor. AA muhabiri, "7. önde gelen ölüm nedeni" olarak gösterilen bunama (demans) hastalığının en yaygın türü olan Alzheimer hakkındaki verileri derledi. Beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması şeklinde gelişen tıbbi bir durum olan Alzheimer nedeniyle her yıl dünya genelinde binlerce kişi hayatını kaybediyor. İlk kez 1906’da Alman psikiyatrist ve patolojist Alois Alzheimer tarafından tanımlanan ve 65 yaş üstü kişilerde beyin dokularında ağır hasara neden olduğu tespit edilen Alzheimer, "21. yüzyılın kabusu" olarak görülüyor. Hastalık, günlük aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma ile nitelenen nöropsikiyatrik semptomların ve davranış değişikliklerinin eşlik ettiği nörodejeneratif bir hastalık olarak tanımlanıyor ve bilinen kesin bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Uzmanlar, Alzheimer hastalığının görülme sıklığının 65 yaşından sonra her 5 yılda bir 2 kat arttığına işaret ediyor. - Alzheimer'a yakalananların yüzde 60’tan fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde Alzheimer hastası sayısına her yıl 10 milyon yeni vaka eklenirken Alzheimer'a yakalananların yüzde 60’tan fazlası ise düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Alzheimer hastalığının şu anda 1,3 trilyon ABD dolarının üzerinde olan yıllık küresel maliyetinin, 2030’a kadar 2,8 trilyon ABD dolarına yükselebileceği tahmin ediliyor. Buna göre, 2030’da Alzheimer hastalığının yıllık küresel maliyetinin dünyanın en büyük 8. ekonomisi olan İtalya’nın şu anki yıllık gayrisafi yurt içi hasılasını (GSYİH) geride bırakacağı öngörülüyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de ise yaklaşık 700 bin Alzheimer hastası bulunuyor. - Alzheimer hastalığı, demansın bir türü Alzheimer hastalığı, beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması olarak biliniyor. "Demans türü" olarak nitelendirilen Alzheimer, daha çok ilerleyen yaşlarda yaygın görülüyor. Alzheimer's Disease International (AZI) tarafından hazırlanan 2021 raporunda, dünya genelinde demans hastalarının yüzde 75'inin teşhis edilmediği tahmin ediliyor. Farkındalık eksikliği teşhis açısından önemli engel olarak gösterilirken, bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde teşhis edilmeme oranı yüzde 90'a kadar çıkabiliyor. Uzmanlar, hipertansiyon, diyabet, obezite, sigara ve alkol tüketimi ile depresyonun Alzheimer riskini artırdığı uyarısında bulunuyor. - Tedavi ve bakım Demansı iyileştirmek veya ilerleyen seyrini değiştirmek için halihazırda mevcut bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Bunun yanı sıra klinik deneylerin çeşitli aşamalarında çok sayıda yeni tedavi araştırılıyor. Araştırmalar, insanların düzenli egzersiz yaparak, sigara ve alkol kullanımından kaçınarak, kilolarını kontrol ederek, sağlıklı beslenerek, tansiyon, kolesterol ve kan şekeri seviyelerini koruyarak bunama riskini azaltabileceklerini ortaya koyuyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.