TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kanser

haberingundemi.com.tr - Kanser haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kanser haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bilim insanları kanseri durdurabilecek doğal bir madde keşfetti Haber

Bilim insanları kanseri durdurabilecek doğal bir madde keşfetti

Bilim insanları, bazı kanser türlerinin ve multipl skleroz (MS) gibi sinir hücrelerine zarar veren hastalıkların ilerlemesini durdurabilecek doğal bir bileşik keşfetti. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi (OHSU) tarafından yürütülen bu araştırma, Portland Üniversitesi'ndeki öğrencilerin yıllar süren çalışmaları sayesinde mümkün oldu. Yapılan incelemelerde, bitkilerde bulunan sulfuretin adlı bir flavonoid bileşiğin, kanser ve MS ile ilişkili önemli bir enzimi etkisiz hale getirdiği belirlendi. Bilim insanları, laboratuvar ortamında gerçekleştirdikleri deneylerde sulfuretin’in bu enzimin aktivitesini durdurduğunu gözlemledi. Şimdi, bu maddenin hayvanlar üzerinde test edilerek tedavi edici etkisinin, güvenliğinin ve olası yan etkilerinin incelenmesi planlanıyor. Hastalıklara karşı umut veren keşif Araştırmayı yürüten profesörlerden Larry Sherman, keşfedilen bu bileşiğin birçok farklı hastalığın tedavisinde kullanılabileceğini düşünüyor. Sulfuretin’in, hyaluronidaz adı verilen bir enzimin işleyişini engellediği tespit edildi. Bu enzim, vücuttaki hyaluronik asidi parçalayarak bazı hastalıklara neden olabiliyor. Hyaluronik asidin parçalanması, sinir hücrelerini koruyan miyelin kılıfının onarımını geciktirebiliyor. Bu durum MS, felç, beyin hasarı ve bazı bunama türleriyle ilişkilendiriliyor. Aynı zamanda, kanserli hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasına da yol açabiliyor. Bilim insanları, sulfuretin’in bu süreci durdurabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyor. Bitkilerden gelen şifa Bu önemli keşif, Portland Üniversitesi’nde yürütülen uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda ortaya çıktı. Kimya profesörü Angela Hoffman ve öğrencileri, bitkilerden elde ettikleri farklı bileşikleri tek tek inceleyerek, hastalıklara karşı etkili olanları belirlemeye çalıştı. Yıllar süren bu çalışmalar sonucunda sulfuretin’in en umut verici bileşiklerden biri olduğu anlaşıldı. Bu araştırmaya katkıda bulunan bilim insanları, sulfuretin’in sadece kanser ve MS değil, Alzheimer gibi diğer nörodejeneratif hastalıklarda da fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Şimdi yapılacak çalışmalarla, bu bileşiğin insan sağlığı üzerindeki etkileri daha detaylı bir şekilde araştırılacak.

Yapay zeka, meme kanseri riskini yıllar öncesinden tahmin edebiliyor Haber

Yapay zeka, meme kanseri riskini yıllar öncesinden tahmin edebiliyor

FHI, Kaliforniya Üniversitesi ve Washington Üniversitesi'nden beş araştırmacı, 2004-2018 yılları arasında Norveç'te yürütülen tarama programına katılan 116 bin 495 kadına ait mamografi görüntülerini analiz etmek için ticari olarak temin edilebilen bir YZ programını kullandı. Çalışmada, 1.607 kadının meme kanserine yakalandığı tespit edildi. Araştırmaya göre, algoritma, hangi kadınların meme kanseri riski taşıdığını ve hatta hangi memenin daha yüksek risk altında olduğunu dört ila altı yıl öncesinden belirleyebildi. Tarama programı ve YZ projesinin başında bulunan Solveig Hofvind, "Kanser gelişen memenin YZ skoru, diğer memeye kıyasla yaklaşık iki kat daha yüksekti" dedi. Erken teşhiste yeni dönem FHI, bu algoritmaların erken teşhis için kullanılabileceğini, böylece maliyetlerin düşürülebileceğini ve yüksek risk taşıyan gruplara yönelik daha etkili tarama programları oluşturulabileceğini vurguladı. Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre, 2022 yılında 670 bin kadın meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Meme kanseri, dünya genelinde kadınlar arasında en yaygın görülen kanser türü olma özelliğini taşıyor. Çalışma, prestijli tıp dergilerinden biri olan Journal of the American Medical Association Network'te yayımlandı. Norveç'te geçen yıl başlatılan bir başka projede ise, 140 bin kadın üzerinde YZ'nin radyologlar kadar etkili olup olmadığının belirlenmesi amaçlanıyor.

Meme kanseri tedavisinde radyoterapinin başarısı büyük Haber

Meme kanseri tedavisinde radyoterapinin başarısı büyük

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Selek, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada, meme kanserinde erken teşhis ile etkili tedavi yöntemlerinin hayatta kalma oranlarını artırdığına dikkati çekti ve radyoterapinin önemli bir tedavi seçeneği olarak ön plana çıktığını söyledi. Radyoterapide kanser hücrelerini hedef alarak büyümelerini durduran veya yok eden yüksek enerjili radyasyon kullanıldığını anlatan Selek, "Meme kanseri tedavisinde, cerrahi müdahale sonrası sıklıkla uygulanır. Radyoterapinin, hastalığın tekrarını önlemede ve kalıcı sonuçlar elde etmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle meme koruyucu cerrahi sonrasında tümörün tekrarlama riskini azaltmak için uygulanan önemli bir tedavi seçeneğidir" diye konuştu. "Radyoterapi her hasta için özel olarak planlanıyor" Selek, meme kanseri tedavisinde radyoterapi uygulamalarının her hasta için özel olarak planlandığına dikkati çekerek, şu bilgileri verdi: "Gelişen teknolojiler sayesinde radyoterapinin en önemli avantajlarından biri sağlıklı dokuya minimum zarar verirken, sadece kanserli bölgeye odaklanmasıdır. Bu, hastaların tedavi sürecinde daha az yan etki yaşamasını ve günlük yaşamlarına daha hızlı dönmelerini sağlar. Radyoterapide her seans kısa süreli olup, hastalar genellikle günlük aktivitelerine devam edebilmektedirler. Radyoterapi ne kadar etkili olsa da bazı yan etkileri olabilir. En sık görülen yan etkiler arasında ciltte kızarıklık, kuruluk, kaşıntı, yanma gibi dermatit bulgular, yorgunluk ve nadiren de olsa meme dokusunda sertleşme yer alır. Bu yan etkiler genellikle tedavi sonrasında düzelir." "En sık kadınlarda görülmesine rağmen erkeklerde de görülmektedir" Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Şule Karabulut Gül de meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi. Meme kanserinin, memenin süt üreten bezleri ve sütü taşıyan kanallarında gelişen kötü huylu tümörler olarak tanımlandığını ifade eden Gül, "Türkiye'de yaklaşık her yıl 27 bin kadına meme kanseri teşhisi konulmaktadır" dedi. Gül, meme kanserinin genellikle kadınlarda görüldüğünü belirterek, "En sık kadınlarda görülmesine rağmen erkeklerde de görülebilmektedir. Bu nedenle yakın akrabalarında meme kanseri öyküsü olan erkekler de bu hastalığın farkında olmalıdır" uyarısını yaptı. Tütün ürünleri ve alkol kullanılmasının, fazla kilolu veya şişman olunmasının, hareketsiz yaşamın, hiç doğum yapmamış veya geç yaşta doğum yapmanın, emzirmemenin, hormon tedavisi alınmasının ve genetik olarak BRCA1-2 mutasyonu taşıyıcısı olmanın meme kanseri riskini artırdığına işaret eden Gül, şunları söyledi: "Bu nedenle sigara ve tütün ürünlerini kullanmamak, egzersiz yapmak ve sebze, meyve ağırlıklı sağlıklı beslenmek meme kanserinden korunmak için yapabileceğimiz temel yaşam tarzı değişiklikleridir. Bunların yanında kişinin annesi, kız kardeşi gibi yakın akrabalarında meme kanseri öyküsü olması da riski arttırmaktadır. Ailenizde yakın akrabalarda birden fazla meme kanseri hastası varsa sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve kontrol yaptırılmalı. Başka hastalıklar nedeniyle göğüs bölgenize radyoterapi almak da meme kanseri riskini arttıran diğer bir risk faktörüdür." "40-69 yaş arası kadınların 2 yılda bir mamografi ile takibi önerilir" Gül, meme kanserinde erken tanının tedavi başarısını artığını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Meme kanserinin belirtileri, memede ele kitle gelmesi, meme başında çekinti olması, meme cildinde portakal kabuğu görünümü, meme başından akıntı gelmesi ve koltuk altında ele beze gelmesidir. Sağlık Bakanlığı 20 yaşından itibaren ayda bir defa kendi kendine meme muayenesi yapılmasını önermektedir. Kendi kendine meme muayenesi ile meme ve koltukaltı elle muayene edilir, ele bir kitle gelmesi durumunda veya memede bir değişiklik olması durumunda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Meme kanseri özellikle 40 yaş üzeri kadınlarda daha fazla görüldüğünden 40-69 yaş arası kadınların 2 yılda bir mamografi ile takibi önerilir. Sağlık Bakanlığı tarama programı kapsamında 2 yılda bir Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezlerinde (KETEM), Toplum Sağlığı Merkezlerinde ve Aile Sağlığı Merkezlerinde ücretsiz mamografi yaptırılabilir."

Meme kanserinin tanısına ışık tutacak yeni gelişme Haber

Meme kanserinin tanısına ışık tutacak yeni gelişme

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmada, bağırsak mikrobiyotasının bozulmasının meme kanserine yol açabileceği tespit edildi. KOÜ Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk ve Tıp Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Mehmet Fatih Özsaray tarafından yürütülen çalışmada, meme kanseri tedavisi gören 22 hastadan alınan patoloji ve dışkı örnekleri karşılaştırılarak, meme kanseri ile bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişki incelendi. Araştırmada, tümörlü ve normal meme dokuları arasında bazı özellikler açısından önemli farklılıklar tespit edildi. Dr. Özsaray tarafından hazırlanan "Meme Kanseri Tanısı Alan Olgular ve Bağırsak Mikrobiyotası ile İlişkinin Prospektif Değerlendirilmesi" adlı çalışmada, meme ve dışkı örneklerinden elde edilen mikroorganizmalar analiz edilerek meme kanseri ile mikrobiyota arasındaki bağlantı ortaya kondu. "MEME KANSERİNE YOL AÇAN FAKTÖRLERİN BİR KISMI ENGELLENEBİLİR" Rektör Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, meme kanserinin oluşumuna neden olan bazı faktörlerin engellenebilir olduğunu belirterek, beslenme alışkanlıkları, obezite, hayvansal gıdaların fazla tüketimi, şeker hastalığı, alkol ve sigara tüketiminin kanserin nedenleri arasında olduğunu ifade etti. Cantürk, KOÜ’de meme ve tiroit kanseri ile bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişki üzerine yürüttükleri iki araştırmanın bulunduğunu söyledi. "BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI MEME KANSERİ GELİŞİMİNDE ROL OYNAYABİLİR" Prof. Dr. Cantürk, araştırmalarında meme kanseri dokusundaki mikroorganizmalar ile bağırsak mikrobiyotası arasında istatistiksel farklılıklar tespit ettiklerini belirtti. Cantürk, meme kanserinin gelişiminde bağırsak mikrobiyotasının rol oynayabileceğini düşündüklerini ancak meme kanserine etki eden diğer faktörlerin de olabileceğini ifade etti. Tiroit kanseri ile ilgili çalışmalarının da devam ettiğini kaydeden Cantürk, bu iki kanseri karşılaştırarak daha net sonuçlar elde etmeyi planladıklarını söyledi. "ARAŞTIRMALAR LİTERATÜRE KATKI SAĞLAYACAK" Bu çalışmanın kanserin tamamen çözümü olmasa da gelecekteki araştırmalar için önemli bir adım olduğunu belirten Cantürk, literatüre katkı sağlayacaklarını ve araştırmanın genişletilmesiyle daha net sonuçlar elde edeceklerini vurguladı. Cantürk, meme kanseri tanısında erken teşhisin önemine değinerek, kadınlara düzenli mamografi ve ultrason kontrollerini aksatmamaları gerektiğini hatırlattı. Cantürk, ayrıca, araştırma yapılan kişi sayısının artırılmasının çalışmaların güvenilirliğini ve sonuçların kullanılabilirliğini artıracağını ifade etti. Çalışmanın bir sonraki aşamasında koltuk altı lenf bezlerinin de dahil edilmesi planlanıyor.

Z kuşağına sigara yasağı 1,2 milyon hayatı kurtarabilir Haber

Z kuşağına sigara yasağı 1,2 milyon hayatı kurtarabilir

Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, akciğer kanseri vakalarının yüzde 85'i sigaraya bağlı olup, bu kanser türü dünya genelinde en ölümcül kanser olarak kabul ediliyor. Eğer mevcut sigara içme trendleri devam ederse, 2006-2010 doğumlu kişiler arasında yaklaşık üç milyon kişinin akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülüyor. Ancak, bu 650 milyon kişiye sigara satışının yasaklanması durumunda, 2095 yılına kadar 1,2 milyon ölümün önlenebileceği tahmin ediliyor. Çalışma, The Lancet Public Health dergisinde yayımlandı. Araştırma, tütünsüz bir nesil yaratmanın etkilerini inceleyen ilk çalışmalar arasında yer alıyor ve 185 ülkedeki kanser vakaları ile ölüm oranlarına ilişkin veriler kullanıldı. Erkeklerde akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 45'ten fazlası, kadınlarda ise yüzde 31’i önlenebilir. Kadınlarda daha fazla hayat kurtarılabilir IARC araştırmacısı ve çalışmanın yazarlarından Isabelle Soerjomataram, bu farkın tütün endüstrisinin son on yıllarda cinsiyet odaklı pazarlama stratejilerinden kaynaklandığını belirtti. Ancak bazı bölgelerde – Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda – sigara satışlarının durdurulması, erkeklere kıyasla kadınlarda daha fazla ölümün önlenebileceğini gösterdi. Batı Avrupa'da kadınlar arasında yüzde 78 oranında, Orta ve Doğu Avrupa'da ise erkekler arasında yüzde 75 oranında hayat kurtarılabilir. Çalışma, sigara yasağının tüm akciğer kanseri ölümlerini engelleyemeyeceğini vurgularken, bu ölümlerin hava kirliliği ve pasif içicilik gibi diğer risk faktörlerine bağlı olabileceğini ifade etti. Tütünsüz nesil projeleri yolda Bazı ülkelerde, tütünsüz nesil girişimleri şimdiden uygulanmaya başlandı. Örneğin, Yeni Zelanda 2022 yılında 2008 sonrası doğan kişilere sigara satışını yasaklayan ilk ülke oldu. Ancak geçen yıl, ülkenin muhafazakâr hükümeti bu yasayı kaldırmayı planladığını duyurdu. Buna karşın, Birleşik Krallık'ta İşçi Partisi hükümeti, eski Muhafazakâr Başbakan Rishi Sunak'ın 2009 sonrası doğanlara sigara satışını yasaklama planını destekliyor. IARC çalışmasının yazarları, tütünsüz nesil politikalarının tütün kullanımına bağlı sağlık sorunlarını tamamen çözmeye yetmeyeceğini belirterek, sigara vergilerinin artırılması, dumansız alanların genişletilmesi ve sigarayı bırakma programlarının desteklenmesi gibi kanıtlanmış yöntemlerin de uygulanması gerektiğini vurguluyor. KAYNAK:Sciencealert

Alkol, altı önemli kanser türü ile ilişkilendiriliyor Haber

Alkol, altı önemli kanser türü ile ilişkilendiriliyor

Rapor, tüm kanser vakalarının yüzde 40’ının "değiştirilebilir risk faktörleri" ile ilişkili olduğunu belirtiyor. Bu faktörlerin başında alkol tüketimi yer alıyor. Rapora göre, alkol tüketimi baş-boyun, yemek borusu, karaciğer, meme, kolon ve mide kanseri olmak üzere altı önemli kanser türüyle bağlantılı. İstatistikler çarpıcı. 2019 yılında Batı ülkelerinde her 20 kanser teşhisinden biri alkol tüketimine bağlanırken, bu oranın zamanla arttığı belirtiliyor. Bu durum, alkole dair yaygın olarak bilinen "zararsız bir sosyal alışkanlık" algısını sorgulatıyor. Hafif ve orta düzeyde alkol tüketimi bile özellikle meme kanseri riskini artırabiliyor Alkol ve kanser riski arasındaki ilişki, genellikle "doz-tepki" modeli ile açıklanıyor. Yani, alkol tüketimi arttıkça kanser riski de artıyor. Hafif ve orta düzeyde alkol tüketimi bile özellikle meme kanseri riskini artırabiliyor. Ancak alkol, herkesin kanser olacağı anlamına gelmiyor; genetik faktörler ve yaşam tarzı gibi diğer unsurlar da kanser gelişiminde rol oynuyor. Alkolün vücuda etkisi DNA hasarına kadar uzanıyor. Alkol, vücutta parçalanarak asetaldehit adı verilen bir maddeye dönüşüyor. Bu madde, hücrelerimizin DNA'sına zarar verebiliyor ve mutasyonlara yol açarak kanser riskini artırabiliyor. Raporda, alkolün yalnızca kanser değil, genel sağlık üzerindeki diğer etkilerine de dikkat çekiliyor. Özellikle tütün kullanımı ile birlikte alkol tüketimi, kanser riskini önemli ölçüde artırıyor. Ayrıca fiziksel hareketsizlik ve obezite gibi durumlar, alkolün kanser riskini daha da yükseltiyor. Rapor, kamuoyunun alkolün sağlık riskleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını da ortaya koyuyor. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre, halkın yarısı alkolün kanser riskini artırdığını bilmiyor. Sonuç olarak, alkol tüketimi konusunda bilinçli kararlar almanın ve bu risklerin farkında olmanın, sağlıklı bir yaşam sürdürmek adına büyük önem taşıdığı vurgulanıyor. KAYNAK:Sciencealert

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.