TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Iklim

haberingundemi.com.tr - Iklim haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Iklim haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

'Çölleşmeyle mücadele konusunda kaynakları 2 katına çıkaracağız' Haber

'Çölleşmeyle mücadele konusunda kaynakları 2 katına çıkaracağız'

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi'nin (COP16) Taraflar Konferansı kapsamında, "Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Strateji ve Eylem Planı"nı açıkladı. İçinde bulunulan yüzyılın, insanlığın ortak değeri olan çevreden geri getirilmesi imkansız zararlar verdiğini, bu alandaki en önemli mücadele alanın ise çölleşme, erozyon ve kuraklıkla mücadele meselesi olduğunu belirten Kurum, çölleşme, arazi tahribatı ve kuraklığın dünyadaki 110'dan fazla ülkedeki 4 milyar hektar alanı ve 1,5 milyar kişinin yaşamını tehdit ettiğini söyledi. Bunun çevresel bir problemi çoktan aştığını, güvenliği ve kalkınmayı olumsuz etkileyen küresel probleme dönüştüğünü vurgulayan Kurum, "Bugün 2,8 milyar insan su kıtlığı yaşamaktadır, 900 milyon insan sağlıklı suya hiçbir şekilde ulaşamamaktadır. Dünyamız, her yıl 10 milyon hektar tarım alanını kaybetmekte yaklaşık 1 milyar insan yeterli beslenememektedir" diye konuştu. Dünya nüfusunun, 2050 yılında 9 milyarı geçeceğinin tahmin edildiğini, artan nüfusun gıda talebinin karşılanması konusunda ciddi endişeler bulunduğunu aktaran Kurum, özellikle de toprakların kötü kullanımı sebebiyle 2035'e kadar küresel gıda üretiminin yüzde 12 azalmasının beklendiğini söyledi. Kurum, Türkiye'nin, çölleşme ve erozyonla mücadelede dünyadaki en başarılı 5 ülkeden biri olduğunu bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu başarıları artırmak için 'Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Stratejisi ve Eylem Planımızı' güncelledik ve 2030 yol haritamızı yeniden oluşturduk. Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Stratejimizi 6 ana eksen üzerine inşa ediyoruz. İlk eksenimiz olan Strateji ve Politika Geliştirme hedefimiz doğrultusunda Türkiye Çölleşme Modeli altındaki Türkiye Çölleşme Haritası'nı güncelleyeceğiz. Her havzamız için ayrı ayrı Risk-Tehlike ve Eylem Planlarımızı hazırlayacağız. Kırılgan tüm sektörleri belirleyecek, gerekli eylemlerin düzenli bir şekilde takibini yapacağız. 2030 yılına kadar ülkemizin çölleşme konusunda hassas 8 havzasında Çölleşme Yönetim Eylem Planlarımızı tamamlayacak ve diğer tüm havzalarımızda da bu eylem planı çalışmalarımızı başlatacağız. Bu stratejimizle eş zamanlı olarak çölleşmeyle mücadele konusunda ayrılan kaynakları 2 katına çıkaracağız. Sürdürülebilir arazi yönetiminde yeni teknolojilerin uyumu için finansal kaynaklarımızı da yüzde 25 oranında artıracağız." Karbon Yutak Alanlar Projesi Bakan Kurum, ikinci eksen olan Arazi Tahribatının Dengelenmesi ve Doğal Kaynakların Sürdürülebilir Kullanımı hedefi doğrultusunda arazi tahribatının dengelenmesi için "Karbon Yutak Alanlar Projesi"ni hayata geçirdiklerini bildirdi. Karbon çalışmaları kapsamında, Karbon Piyasaları için Arazilerimizin Kullanım Planlanmasını ivedilikle yapacaklarını belirten Kurum, atıl durumda olan kamu arazilerinin Karbon Yutak Alanı'na dönüşmesi için ağaçlandırma çalışmalarını hızlandıracaklarını ve bir yandan toprağı korurken öte yandan özel sektör katkısını artıracaklarını söyledi. İlk etapta 8 bin hektar arazide, 8 milyon fidanı toprakla buluşturacaklarını, 200 bin hektarlık kamu arazisinin Yeşil Yutak Alanlara Dönüştürülmesi yoluyla yıllık 3,5 milyon ton karbondioksit miktarına eş değer bir tutum sağlayacaklarını anlatan Kurum, bu miktarın 100 milyon tonluk bir karbondioksit emisyonuna karşılık geleceğini aktardı. Kurum, Türkiye'nin farklı yerlerinde toplam 1 milyon hektarlık alanı, Karbon Yutak Alan Potansiyeli olarak değerlendirilebileceklerini ifade etti. "81 ilimiz için yerelde bitki rehberini tamamlayacağız" Yutak Alan Karbon Kredilendirme ve Sertifikasyonu çalışmasını tamamladıklarını, çalışacakları her bir yeşil yutak alanın karbon kredi değerini standart belgeyle sertifikalandıracaklarını bildiren Kurum, elde edilecek her bir karbon kredisinin, etkilenen sektörler tarafından kullanımını sağlayacaklarını, yasalaşması beklenen iklim kanunu ile bunun yasal zeminini hazırlayacaklarını söyledi. Şehirlerde de toprağın korunmasını çok önemsediklerini dile getiren Kurum, ülke olarak ilk defa uygulayacak Yeşil Ruhsat Belgeleriyle kentlerde yapılacak yeşil yutak alan projelerinin tüm aşamalarını izleyeceklerini, sertifikalandıracaklarını, kullanılacak bitki türleriyle karbon değerlerini de kayıt altına alacaklarını belirtti. Şehirlerde yapılacak kent peyzajlarında kullanılmak üzere yöreye özgü ve iklim değişikliğine uyumlu bitki türlerinin seçimini esas aldıklarını anlatan Kurum, "Halihazırda 22 ilimiz için tamamladığımız Peyzaj Rehberlerimizi, 2025 yılı sonunda 81 ilimiz için yerelde bitki rehberini tamamlayacağız" dedi. Üçüncü eksen olan Ulusal ve Uluslararası Koordinasyon ve İşbirliği hedefi kapsamında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Akademisi'ni kurduklarını bildiren Kurum, şöyle konuştu: "Bilimsel arka planı göz ardı etmeden proje tabanlı çalışıyoruz. Gelecek nesillerin haklarını korumak için ülkemizin kapsamlı yeşil büyüme politikalarının hayata geçirilmesine öncülük edeceğiz. Strateji belgemizin dördüncü stratejik eksenini sosyo-ekonomik faaliyetler oluşturmaktadır. Karbon düzenlemelerinden etkilenecek sektörler için bir çözüm olarak öngördüğümüz bu faaliyetlerde yutak alan tesis maliyetine özel sektörün girmesini ve karbon getirilerinin kullandırılmasını esas alacağız. Ayrıca bu alanların planlanması aşamasında öngördüğümüz ve halkımızın dâhil olmasını sağlayacak önemli bir parametre olarak gördüğümüz bitkisel üretimi sosyo-ekonomik değere dönüştürmeyi de öngörüyoruz." "14 binin üzerinde kooperatifimizi sürece dahil edeceğiz" Bakan Kurum, beşinci stratejik eksenin Ar-Ge çalışmalarını kapsadığını, 1970'li yıllarda erozyonla taşınan toprak miktarını olan yıllık 500 milyon tonu, mücadele çalışmalarıyla yıllık 140 milyon tona düşürmeyi başardıklarını vurguladı. Gen havuzu oluşturarak, orman dışı alanlarda çölleşmenin önlenmesi için uygun bitki türlerini ve buna yönelik 300 hektarlık alanı hızla tespit edeceklerini dile getiren Kurum, "İklim dostu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasına yönelik olarak, araştırma sayılarını artıracak iyi tarım uygulamaları gerçekleştiren üretici sayısını en az 3 bin olacak şekilde artıracağız" dedi. Kurum, 2024-2030 Ulusal Strateji ve Eylem Planı'nda, halkın ve özellikle kadınların sürece dahil olmasını önemsediklerini belirterek, şunları kaydetti: "Bunun için tüm aktörlerin katılımını sağlamaya yönelik bir iletişim stratejisi geliştireceğiz. 14 binin üzerinde kooperatifimizi sürece dahil edeceğiz. Son olarak 6. eksenimiz olan İzleme ve Değerlendirme adımımızla yapılan tüm bu çalışmaların değerlendirilmesi amacıyla Türkiye Çölleşme Modeli ve Hassasiyet Haritası, Dinamik Erozyon İzleme Sistemi, Ulusal Arazi Kullanımı İzleme Sistemi ve Arazi Tahribatı Karar Destek Sistemi gibi izleme sistemlerini kurduk. Bu sistemleri, dünyadaki diğer ülkelerle paylaşmayı da istiyoruz. Bu anlamda her türlü iş birliğine açık olduğumuzu da buradan ifade ediyorum. Dün ve bugünkü Bakanlar Düzeyindeki oturumlara konu olan Kuraklık, Finansman ve Göç ana başlıklarının çözümü için önerdiğimiz yol haritasının, aslında az önce ifade etmeye çalıştığım Strateji Belgemizin de omurgasını oluşturduğunu memnuniyetle söylemeliyim." Kurum, Türkiye'de afetlerin önemli sorun olduğuna dikkati çekerek, önlem alınması gereken öncelikli alanların belirlenmesi ve oluşan toprak kayıplarının önüne geçilmesi amacıyla sel kontrol projeleri, çığ kontrol projeleri ve kaya düşmesi projelerini hazırlandıklarını söyledi. Özellikle çığ etkilerinden korunmak için "Çığ Alanlarının Sağlıklı Ekosistemlere Dönüştürülmesi" projesini başlattıklarını aktaran Kurum, "Bu sayede öncelikli Turizm merkezlerimiz olmak üzere çığ riski taşıyan yerleşim yerlerimizle ilgili proje ve uygulamalarımızı hayata geçiriyoruz. 2030'a kadar 40 çığ kontrol projesi ve uygulamalarını gerçekleştiriyoruz olacağız. Türkiye Potansiyel Çığ Başlama Bölgeleri Haritamızı da ürettiğimizi ve kullanıma aldığımızı da ifade etmeliyim" diye konuştu. "Gazzemizde ayakta duran tek bir yuva kalmadı" Kurum, konuşmasında İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına da değinerek, şu ana kadar 50 binden fazla masumun hayatını kaybettiğini, Lübnan'da 4 bin kişinin katledildiğini dile getirdi. Ölenlerin çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu belirten Kurum, şunları kaydetti: "Bugün Gazzemizde ayakta duran tek bir yuva kalmadı. Tüm ahlaki ilkeler ayaklar altına alındı. Dünya şunu unutmamalıdır, 'Bugün Gazze'de sadece Gazzeliler değil, bütün insanlık bombalandığı durumdur, bütün dünya kurşunların hedefidir. Çamurun içinde bir bardak su için bekleyenler sadece Gazze'nin anneleri ve çocukları değil dünyadaki milyarlarca anne ve çocukların hedefidir. Türkiye olarak, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Filistin'in ve Gazze'nin özgürlüğü için tüm dünya halklarını vicdanın sesi olmaya, Filistin için, Lübnan için bir ve beraber olmaya bir kez daha davet ediyoruz."

En büyük iklim davası ICJ’de başladı Haber

En büyük iklim davası ICJ’de başladı

Pasifik Okyanusu'ndaki küçük ada ülkesi Vanuatu'nun, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı dünyanın en büyük iklim davası başladı. Dava, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin, iklim değişikliği konusundaki yasal yükümlülüklerine ilişkin hukuki bir çerçeve çizilmesi açısından büyük önem taşıyor. Küçük bir ada devletinin açtığı dava, dünya çapında geniş yankı buldu. 100’e yakın ülke ile çok sayıda kuruluş, davaya katılmak için yazılı beyanda bulundu. Neden en büyük dava? Bu, Uluslararası Adalet Divanı’nın 80 yıllık tarihinde bir ilk. Şu ana kadar Lahey'deki mahkeme bu denli yüksek sayıda tanık dinlemedi. Bu nedenle dava, dünyada şu ana kadar açılmış en büyük iklim davası olma özelliğini taşıyor. Pazartesi günü Hollanda'nın Lahey kentindeki Barış Sarayı'nda başlayan davada, iki hafta boyunca ülkeler ve uluslararası kuruluşlar dinlenecek. Uluslararası Adalet Divanı'nın 15 üyesi, gelecek kuşakları felaket boyutundaki iklim değişikliğinden korumak için BM üyesi ülkelerin uluslararası hukuk açısından yükümlülüklerini inceleyecek. Uluslararası mahkeme, yüksek oranda karbondioksit salımına neden olan ülkelerin gerekli önlemleri almaması durumunda, karşılaşacakları hukuki yaptırımları da ele alacak. Vanuatu gibi tehdit altındaki ülkelerin, iklim değişikliğinin sonuçlarından korunması için atılacak adımlar da davanın gündemindeki bir başka konu. Güney Pasifik'te yaklaşık 320 bin nüfusun yaşadığı 83 adadan oluşan Vanuatu, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarını en fazla hisseden ülkelerden biri. Son 10 yılda küresel ısınmaya bağlı olarak dünyadaki deniz seviyesi ortalama 4,3 santimetre yükselirken, bu oran Vanuatu'nun bulunduğu bölgede daha fazla kaydedildi. Dava üniversite öğrencileri sayesinde açıldı Ülkenin başkenti Port Vila'daki Güney Pasifik Üniversitesi'nden bir grup hukuk fakültesi öğrencisi, yaklaşık beş yıl önce iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarına dikkati çekmek için harekete geçti. Üniversite öğrencilerinin, konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na taşıma önerisi, Vanuatu hükümeti tarafından da benimsendi. Dünyadaki gelişmiş zengin ülkelerin neden olduğu karbondioksit salımının yol açtığı iklim değişikliğinin faturasının, küçük ülkelere çıkarıldığını savunan Vanuatu, konuyu BM Genel Kurulu'na taşıdı. Vanuatu neleri savunuyor? Pasifik ülkesine göre, dünyadaki karbondioksit salımının sadece yüzde 0,0001'ine sahip olmalarına rağmen, zengin ülkelerin yaydığı sera gazı sonucu Vanuatu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Vanuatu'nun iklim elçisi Ralph Regenvanu, Avustralyalı yayın kuruluşu ABC Televizyonu'na yaptığı açıklamada, iklim değişikliğinin bu hızla devam etmesi halinde, 50 yıl içerisinde ülkelerinin tamamen yaşanamayacak duruma geleceğini söyledi. Vanuatu hükümetine göre sorunun kaynağı, kendileri değil. Bu nedenle, yüksek miktarda sera gazı salımına yol açan ülkelerin artık buna son vermesi gerekiyor. Aynı zamanda eski Vanuatu İklim Bakanı da olan Regenvanu, “İklim değişikliği ve hızla yükselen deniz suyu seviyesi konusunda bir şeyler yapılmazsa, ülkemiz, geçim kaynaklarımız, kültürümüz ve insan haklarımız yok olacak" dedi. BM Genel Kurulu, Vanuatu'nun bu görüşlerini haklı bularak, başvuruyu geçen yıl, örgütün en üst yargı organı olan Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na gönderdi. Davanın olası sonuçları ne olacak? Uluslararası Adalet Divanı'nın, önümüzdeki yılın ortalarına kadar kararını açıklaması bekleniyor. Mahkemenin kararı tavsiye niteliğinde ve yasal olarak bağlayıcı değil. Ancak mahkeme, "yüksek oranda sera gazı yayan ülkelerin, bunu önemli ölçüde sınırlamaları konusunda gerekeni yapmaları" yönünde bir karar alırsa, bunun dünya genelinde önemli sonuçları olacak. Çevre ve iklim değişikliği konusunda önemli bir kapıyı aralayacak bu kararın, yeni davaları beraberinde getireceği ve hükümetleri bu konuda daha fazla adım atmaya zorlayacağı belirtiliyor. Hukukçulara göre, Uluslararası Adalet Divanı'nın kararı, çevre kirliliğine yol açan ülkeler ile şirketlere daha katı yaptırımlar uygulanmasının da yolunu açabilecek. Vanuatulu hukuk ekibine liderlik eden Hollandalı uluslararası kamu hukuku uzmanı Margaretha Wewerinke- Singh, Adalet Divanı'nın, "iklim tahribatının yasa dışı olduğunu" onaylamasını beklediklerini söyledi. Hollandalı hukukçunun, RTL Haber'e yaptığı açıklamaya göre, yüksek oranda kirliliğe neden olan ülkeler, Paris İklim Anlaşması ile her şeyin çözüldüğüne inanıyor. Ancak Wewerinke- Singh'e göre durum böyle değil. Çevrenin korunması ve tahribata neden olan ülkelerin sorumluluğu, geleneksel hukukun yetki alanı içerisinde. O nedenle de davanın sonucu büyük önem taşıyor.

Türk bilim insanlarının kutup bölgesindeki araştırmaları sürüyor Haber

Türk bilim insanlarının kutup bölgesindeki araştırmaları sürüyor

YÖK'ten yapılan yazılı açıklamada, Dokuz Eylül Üniversitesi , İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin ODTÜ yanı sıra Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı, TÜBİTAK ile Bulgaristan, İtalya ve Şili kutup araştırmacılarının yer aldığı sefer ekibinin, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarına yönelik birçok araştırma gerçekleştirdiği belirtildi. Söz konusu seferle üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmalara kaynak oluşturulduğu kaydedildi. "200'ün üzerinde bilimsel çıktı elde ettik" Sefer koordinatörü Prof. Dr. Burcu Özsoy, `Her yıl düzenlenen seferler ile her iki kutup bölgesinde de uzun zaman dilimlerine yayılan bilimsel veri setleri elde ediyoruz. Bugüne kadar düzenlenen 8 Antarktik, 4 Arktik bilim seferinden 200'ün üzerinde bilimsel çıktı elde ettik. Verilerin üniversitelerimiz ve araştırma kurumlarımızdaki analizleri ve değerlendirmeleri sonrasında birçok bilimsel yayın çıkmasını bekliyoruz` dedi. "İklim değişikliğinin etkilerini gözlemlemeyi hedefliyoruz" Arktik Bölge'deki denizel biyoçeşitliliği çevresel DNA kullanarak araştırmak için örnekler toplayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünden Bilge Durgut, bu çalışmada, Arktik Okyanusu'nda farklı bölgelerden, çevresel deney elde edebilmek için su örnekleri topladıklarını ve bunları süzerek DNA izolasyonları yaptıklarını ifade etti. Durgut, `Çalışmamızın sonraki aşamasında tespit edilen canlı türlerinin çevresel parametrelerle nasıl değiştiğini tespit edeceğiz. Arktik Bölge için de bu, güneydeki türlerin daha kuzeye göç etmesine ve kuzeydeki türlerin de azalmasıyla sonuçlanıyor. Arktik Bölge'de bu canlıları ve yoğunluklarını tespit ederek iklim değişikliğinin etkilerini gözlemlemeyi hedefliyoruz` ifadelerini kullandı. İTÜ tarafından yürütülen proje kapsamında Svalbard Takım Adaları etrafından 50'yi aşkın noktadan örnek toplayan Nursu Aylin Kasa da `Katıldığımız sefer bir deniz seferi olduğu için birçok zorluğu olan bir seferdi ama bakıldığında Türk bilim camiası için, özellikle Türk kadınlarının bilimde ulaştığı noktaları bizlere gösterebilmek için çok anlamlıydı` değerlendirmesinde bulundu."Önemli bir farkındalık oluştu" KTÜ Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesinde görev yapan ve sefere liderlik eden Prof. Dr. Ersan Başar, iki proje kapsamında çalışmalar yürüttüğünü belirtti. Bunlardan ilkinin Arktik Bölge'de sızan ve dökülen petrol kaynaklı hidrokarbon kirliliğinin tespiti yönünde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Başar, diğerinin ise bölgedeki deniz ortamında biyolojik üretkenliğin belirlenmesi üzerine olduğunu kaydetti. Bölgeden aldıkları örnekleri üniversite laboratuvarlarına getirerek analizlerini yaptıklarını aktaran Prof. Dr. Başar, `Plankton verimliliğinin belirlenmesi üzerine çalışıyoruz. Analizler bittikten sonra yazım işlemleri gerçekleştirilecek. Bu projeler kapsamında üniversitemizde kutup çalışmaları konusunda gerek öğrenciler gerekse akademisyenler açısından önemli bir farkındalık oluştu` dedi. "Kozmetik sektörlerindeki uygulanabilirliğini araştıracağız" Buzullardan izole edilen mikroorganizmaların pigment üretim potansiyellerinin incelenmesini ve bunların kullanım olanaklarını araştıran İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi projeleri adına sefere katılan Gülden Açıl ise bu amaçla alınan numuneleri üniversite laboratuvarında muhafaza ettiklerini söyledi. İlk olarak mikroorganizmaları deniz buzlarından izole ederek tür belirleme yapacaklarını belirten Açıl, "Ardından bunların en uygun büyüme koşullarının sağlanması ve son aşamada gıda, tekstil ve kozmetik sektörlerindeki uygulanabilirliğini araştıracağız. Alınan deniz buzu örnekleri, bu alanda çalışma yapmak isteyen yüksek lisans ve doktora öğrencileri için de önemli bir kaynak oluşturuyor" dedi.

Okullarda iklim değişikliği farkındalığı artırılacak Haber

Okullarda iklim değişikliği farkındalığı artırılacak

Bakan Murat Kurum, sosyal medya hesabından, bugün düzenlenen İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu (İDUKK) toplantısında alınan yeni kararlara ilişkin paylaşımda bulundu. Toplantıda, "2053 Türkiye'nin Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi"nin kabul edildiğini aktaran Kurum, strateji planının detaylarının 11-22 Kasım tarihlerinde Azerbaycan'da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı'nda (COP29) açıklanacağını ifade etti. Bakan Kurum, şunları kaydetti: "Stratejinin uygulamasının güçlendirilmesini sağlamak üzere, iklim değişikliğinin halk sağlığı ve tarım başta olmak üzere yaşamsal önemi haiz sektörlerde risk analizlerinin yapılmasına, uzun dönemli iklim değişikliği stratejisinin gerektirdiği yatırım ihtiyacının karşılanmasına yönelik iklim finansmanı çalışmalarının yapılmasına, okullarda iklim değişikliğine yönelik farkındalık ve kapasitenin artırılmasına yönelik Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılacak. COP29 çerçevesinde Koordinasyon Kurulu üyesi ve diğer ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak hazırlanan İklim Eylemi İçin Dijitalleşme Girişimi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı işbirliğinde icra edilecek ve gerekli diplomatik hususlar Dışişleri Bakanlığınca yürütülecek."

Dünyanın en kirli havasına sahip kenti belli oldu Haber

Dünyanın en kirli havasına sahip kenti belli oldu

Hava Kalitesi ve Hava Tahmini ve Araştırması Sistemi (SAFAR) verilerine göre, hava kalitesi, havadaki zararlı parçacık miktarını ölçen "PM (partikül madde) 2,5" oranı 300-400 düzeyine ulaştığında "düşük", 400-500 sınırına ulaştığında da "şiddetli" olarak nitelendiriliyor. Hint basınındaki haberlere göre, dün kutlanan Diwali Festivali kapsamında kentin birçok noktasında maytapların kullanılması sonucu başkentteki PM 2,5 oranı, bazı bölgelerde her metreküp için 900 mikrograma yaklaştı. Bu, Yeni Delhi'de hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) insan sağlığı için üst sınır kabul ettiği değerin 23 kat üstüne çıktığı anlamına geliyor. Ülkenin başkenti, bu sabah yapılan ölçümlere göre dünyanın en kirli hava kalitesine sahip kenti oldu. Duman, toz, düşük rüzgar hızı, araç emisyonları ve anız yakma nedeniyle Yeni Delhi'de her kış yoğun bir sis örtüsü oluşuyor. Yeni Delhi ve Hindistan'ın kuzeyinde yer alan bazı kentlerde ekim ila ocak aylarında her yıl şiddetli düzeyde hava kirliliği yaşanıyor. Bu durum birçok işin sekteye uğramasına, okulların ve ofislerin kapatılmasına neden oluyor. Kasım ve aralık aylarında komşu eyaletlerdeki çiftçilerin anız yakması da bu duruma etki ediyor. Çiftçiler, bunun alternatiflerinin bulunması için finansal ve teknik desteğe ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Hindistan'ın hava kirliliğiyle mücadele planı Hava kirliliğiyle mücadele için başlatılan "Aşamalı Mücadele Eylem Planı (GRAP)" kapsamında Hindistan'da kömür, odun ve acil durumlar hariç dizel jeneratör kullanımını içeren faaliyetler yasaklandı. Ayrıca Yeni Delhililere olabildiğince hareketliliği ve taşıt emisyonunu azaltmak için toplu taşıma kullanma çağrısı yapıldı. Her yıl festivallerde havai fişek ve maytap gibi ürünlerin satışı yasaklansa da diğer kentlerden bunun temini engellenemiyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.