TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Filistin

haberingundemi.com.tr - Filistin haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Filistin haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

BU YIL 2 BİN 939 TERÖRİST ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ Haber

BU YIL 2 BİN 939 TERÖRİST ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle 2024 Yıl Sonu Değerlendirme Toplantısı'nda değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakanlık olarak ülkenin savunma ve güvenliği için üstlendikleri görevleri başarıyla yerine getirdikleri yoğun bir yılı geride bırakırken artan azim ve kararlılıkla yeni yıla hazırlandıklarını söyleyen Güler, "Stratejik önemi yüksek olan ülkemiz; aynı zamanda çatışma ve ihtilafların çevrelediği bölgenin tam kalbinde yer almaktadır. Yakın coğrafyamızdan başlamak üzere bölgesel ve küresel gerilimlerin arttığı, istikrarsızlığın ve belirsizliğin hat safhaya çıktığı bir güvenlik ortamından geçiyoruz. Bu kritik dönemde ülkemiz, güvenlik, huzur ve barışı önde tutan çok yönlü ve etkin bir savunma ve güvenlik politikası takip ediyor." ifadelerini kullandı. Çok boyutlu ve karmaşık hale gelen mevcut güvenlik ortamının ve bölgedeki kaotik gelişmelerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her an harekata hazır, etkin ve caydırıcı bir güç olmasını ve bu gücünü pekiştirmesini zorunlu kıldığını belirten Güler, "Böylesine hassas bir süreçte, görev ve sorumlulukları artan Milli Savunma Bakanlığımız ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, tüm tehdit ve tehlikelere karşı ülkemizin ve asil milletimizin savunma ve güvenliğini sağlamak için aralıksız çalışmakta, istiklal Harbimizden bu yana en yoğun, en kapsamlı ve en etkili faaliyetlerini icra etmekte, terörle mücadelede, hudut güvenliğinde, yurt içi ve yurt dışında icra edilen faaliyetlerde elde edilen başarı ve etkinliğin çıtasını, her geçen gün daha da yukarılara taşımaktadır." diye konuştu. "Yıl içerisinde 99 terörist teslim oldu" Terörle mücadelede yapılan konsept değişikliğiyle “terörü kaynağında yok etme” anlayışını uygulamaya aldıklarını vurgulayan Güler, şöyle devam etti: Geçmişte yürütülen “sınırlı hedefli ve süreli” askeri harekatların yerine bugün artık, “sürekli ve kapsamlı” operasyonlarla terör örgütüne ağır darbeler vuruyoruz. Sahanın gerekliliğine uygun, alışılmadık, öngörülemez, süratli ve sürekli icra esaslarında gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla; Irak ve Suriye’nin kuzeyi dahil bu yılın başından itibaren 2 bin 939 teröristi etkisiz hale getirdik. Ayrıca, yıl içerisinde 99 terörist de teslim olmuştur. 9 büyük, 59 orta, 100 binden fazla küçük çaplı operasyon icra edilmiştir. Terör örgütünün eylem ve hareket kapasitesinin sıfırlanması için gözümüzün değmediği, ayağımızın basmadığı yer bırakmıyor, alandaki hakimiyetimizi her geçen gün geliştiriyoruz. Nihai hedefimiz; Irak ve Suriye sınırlarımız boyunca Türkiye’ye tehdit olabilecek tüm terörist faaliyetleri kaynağında yok etmek ve terör belasını milletimizin gündeminden tamamen çıkarmaktır.  "Irak sınırımızın tamamının emniyetini tesis ettik" Bakan Güler, Pençe -Kilit Harekatı'na ilişkin, "17 Nisan 2022’de Irak’ın kuzeyinde başlatılan Pençe-Kilit Operasyonu’nda kahraman ordumuzun büyük cesaret, fedakarlık ve yoğun gayretleriyle Zap’ta kilidi kapattık. Irak sınırımızın tamamının emniyetini sınır ötesinden tesis ettik. Terör örgütü tarafından önemsenen ve Suriye ile Kandil arasında kilit konumda olan bu bölgede bin 136 teröristi etkisiz hale getirdik. Ayrıca, Pençe-Kilit Harekatı’nda bugüne kadar toplam 3 bin 158 Mayın ve El Yapımı Patlayıcı imha edilmiş, bin 327 mağara ve sığınak kullanılamaz hale getirilmiş, 957’si ağır silah olmak üzere 2 bin 421 muhtelif silah ve bu silahlara ait 910 binden fazla mühimmat ele geçirilmiştir. Bölgedeki operasyon ve faaliyetlerimiz aynı azim ve kararlılıkla devam etmektedir.  Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın 22 Nisan’da Bağdat ve Erbil’e gerçekleştirdiği ziyaretlerin, Türkiye-Irak ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Terörle mücadelede ülkelerimiz arasındaki iş birliğini kalıcı hale getirmek için görüşmelere devam ediyoruz. Bu kapsamda ülkemiz ile Irak arasında sonuncusu Bağdat’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması toplantılarının dördüncüsünü, 15 Ağustos’ta Ankara’da icra ettik. Irak Savunma Bakanı ile “Askeri, Güvenlik İş Birliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı”nı imzaladık. PKK’yı kendi problemi olarak da görmeye başlayan Irak’ın, PKK terör örgütünü “yasaklı örgüt” ilan etmesi yönünde aldığı kararı memnuniyetle karşılıyor, en kısa sürede “terör örgütü” olarak da ilan etmesini bekliyoruz." ifadelerini kullandı. "Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz" Suriye'de yaşanan olayların maddi, manevi, sosyal ve toplumsal yükünü en fazla çeken ülkenin Türkiye olduğunu belirten Güler, DEAŞ, ardından da PKK/KCK-PYD/YPG-SDG terör örgütlerinin Suriye’deki güç boşluğundan yararlanarak bölgede terör devleti kurmaya çalıştıklarını anımsatarak şunları kaydetti; Suriye’de icra ettiğimiz harekatlarla terör örgütünü engelledik ve sınırlarımızın güvenliğini sağladık. Bölgede yaşayan veya göç etmiş olan Suriye vatandaşları için güvenli ve istikrarlı bir yaşam alanı oluşturduk. Suriye’deki son gelişmeleri en başından itibaren bölgedeki muhataplarımızla iş birliği ve koordinasyon içerisinde yakından takip ediyoruz. Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünü destekliyor, terörle mücadeleye ise büyük önem ve öncelik veriyoruz. Yaşanan son gelişmeler ve ortaya çıkan durum; muhalefetin talepleri ve rejimin bunları dikkate almaması, keza rejimin kendisine iyi niyetle uzatılan eli tutmaması nedeniyle uzun süredir çözülemeyen ve Suriye’nin iç dinamiklerinden kaynaklanan sorunlardı. Yerel unsurların bu faaliyetlerinin öncesinde veya herhangi bir aşamasında ülkemizin bir dahli olmamıştır.  Ayrıca; Suriye Milli Ordusunun Suriyeli muhaliflerden meydana geldiğini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında Suriye’deki ihtilafın bir tarafı olarak açıkça kabul edilen Suriye Geçici Hükümetinin bir parçası olduğunu ve bu hükümetin Savunma Bakanlığının emri altında çalıştığını da vurgulamakta yarar var. Bu kapsamda; Suriye’nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve bölgemizin güvenliğine yönelik ağır tehdit oluşturan PKK/YPG terör örgütünün bölgedeki belirsizlikten faydalanmasına asla izin vermeyeceğimizi, bölgede varlık gösteren terör örgütleriyle mücadele konusundaki tutumumuzun net olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Şimdi Suriye’de ortaya yeni bir durum ve gerçeklik çıktı. Suriye’nin artık; istikrarlı, demokratik ve siyasi açıdan birleşmiş müreffeh bir ülke olma vakti gelmiştir. Bunun için bizler de Suriye’de kapsayıcı bir anayasanın kabulü, serbest seçimlerin yapılması, tam normalleşme ve güvenlik ortamının sağlanması konusunda elimizden gelen her türlü desteği vereceğiz. Bu çerçevede Suriye’de 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı temelinde kalıcı siyasi çözüme ulaşılacağına da inanıyoruz. "Hudutlarımızda kaçak geçişlere imkan tanımıyoruz" Hudut hattında dünya standartlarında ve teknoloji yoğunluklu sistemlerin etkin şekilde kullanıldığını vurgulayan Bakan Güler, "Meydana gelen teknolojik gelişmeler ile tedbirlerimizi geliştiriyoruz. Böylelikle hudutlarımızda kaçak geçişlere asla imkan tanımıyoruz. Halen hudutlarımızda 8 Hudut Tugayımız, 6 Hudut Alayımız olmak üzere toplam 60 bin personel de görev yapıyor. 1 Ocak 2024’ten itibaren hudutlarımızda 93 bin 349 kişinin geçişi engellenmiş; yakalanan 13 bin 551 düzensiz göçmen ile 280 terörist ve 801 kilogram uyuşturucu madde kolluk kuvvetlerine teslim edilmiştir. Tüm bunlara rağmen hudutlarımızla ilgili daha önce de karşılaştığımız gibi farklı ülke ve zamanlarda çekilmiş, eski ve benzer görüntülerle özellikle sosyal medya üzerinden kamuoyu yanıltılmaya ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz yıpratılmaya çalışılmıştır." dedi. "Tarihi bir uzlaşmaya ev sahipliği yaptık" Bakan Güler, Türkiye'nin bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkılarına ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi; Türkiye; Sayın Cumhurbaşkanımızın stratejik öngörüsü ile son yıllarda savunma ve güvenlik alanında önemli adımlar atarak bölgesinde ve dünyada etkin bir konuma ulaştı. Bölgesel ve küresel barış için öncü bir rol üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de birçok coğrafyada kardeş, dost ve müttefik ülkelerin haklı davalarına destek olmayı sürdürmektedir. Türkiye ile birlikte olanlar kazanacak demiştik. 2024, Türkiye ile birlikte olanların kazandığı bir yıl oldu. 2025, bu gerçeğin perçinlendiği bir yıl olacak diye düşünüyoruz.  Türkiye olarak Afrika’nın huzur ve istikrarına büyük önem veriyor, Afrikalı dostlarımızla ilişkilerimizi daha da geliştirmeyi hedefliyoruz. Dost ve kardeş ülke olarak gördüğümüz Somali’de güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik olarak eğitim, danışmanlık ve destek kapsamında icra ettiğimiz faaliyetler artarak devam ediyor. Somali ile 8 Şubat’ta imzaladığımız İş Birliği Anlaşması ile şu ana kadar yapılan faaliyetlerimizin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Somali’nin isteği üzerine terörle mücadele konusunda kendilerine verdiğimiz desteği deniz güvenliği alanında da vermeye başlayacağız. Bu amaçla Oruç Reis Sismik Araştırma Gemimiz, donanma gemilerimizin (TCG Gökova ve TCG Gediz, TCG Ütğm. Arif Ekmekçi) refakat ve korumasında Somali’de görevlerine devam etmektedir. Öte yandan Çarşamba günü, Sayın Cumhurbaşkanımızın arabuluculuğunda Somali ve Etiyopya arasında tarihi bir uzlaşmaya da ev sahipliği yaptık. "İsrail, işgalci zihniyetini artan saldırganlıkla ortaya koymaktadır" İsrail'in bugüne kadar alınmış kararlara rağmen, bölgede haksız ve hukuksuz uygulamalarına, masum sivilleri, özellikle çocukları hedef alan katliamlarına devam ettiğine, Filistinlilere devlet terörü uyguladığına dikkati çeken Bakan Güler, şöyle devam etti; Öte yandan, İsrail’in Lübnan’a yönelik son saldırıları ve İran ile yaşadığı gerginlik tüm bölgenin kaosa sürüklenme tehlikesini artırmış, İsrail saldırılarının Gazze ile sınırlı kalmayacağı, bölge geneline yayılacağı endişemizin ne kadar haklı olduğunu da göstermiştir. Zira İsrail, işgalci zihniyetini her fırsatta ve gittikçe artan bir saldırganlık ve hukuk tanımazlıkla ortaya koymaktadır. Öyle ki Suriye’de meydana gelen son gelişmeler sonrası İsrail’in Golan tepeleri bölgesindeki yeşil hattı işgali ve Şam’a yönelik saldırıları, bu konudaki haklılığımızın son göstergeleridir.  Uluslararası camianın bölgeyi büyük bir tehlikeye sürükleyen bu saldırgan devlete karşı daha da somut adımları bir an önce atması gerekmektedir. Bir kez daha vurgulamak isterim ki; Orta Doğu’da kalıcı barış ve istikrar için 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız ve coğrafya bütünlüğüne sahip bir Filistin Devleti’nin kurulması şarttır.  Öte yandan İsrail’in saldırganlığı altında zor durumda kalan Gazze’ye ve Lübnan’a insani yardımlarımızı ulaştırmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda, 19 uçak, 11 gemi ile 275 bin ton yardım malzemesi bölgeye gönderilmiştir. Ayrıca 10 Ekim’de, çok az sayıda ülkenin yapabileceği çok önemli bir tahliye operasyonunu, Beyrut Limanı’ndan gerçekleştirdik.  "Türkiye, NATO İttifakı'na katkı sağlamaya devam ediyor" Türkiye'nin NATO İttifakı’na katıldığı günden bu yana 72 yıldır üstlendiği tüm görevleri başarıyla yerine getirmeye; NATO’nun ikinci büyük ordusu olarak NATO kuvvet yapısına, misyon, operasyon ve karargahlarına katkı sağlamaya devam ettiğini belirten Güler, "Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz; 10 Ekim 2023’te bir yıl süreyle komutasını devraldığı Kosova Barış Gücü (KFOR) Komutanlığı görevini uluslararası sorumluluğun gerektirdiği tam bir tarafsızlık ve şeffaflık içerisinde başarıyla yerine getirmiş, 18 Ekim 2024’te üstlendiği KFOR Komutan Yardımcılığı görevini devralmış, 1 Aralık 2024-1 Aralık 2025 tarihleri arasında 65’inci Mekanize Piyade Tugayı Komando Taburumuz ile KFOR İhtiyat Taburu görevini, 1 Temmuz 2024’te; 4 yıl süreyle üstlendiğimiz Karadeniz Müşterek Görev Kuvveti (CTF BLACK) ile yine 1 yıl süreyle üstlendiğimiz Akdeniz Müşterek Görev Kuvveti (CTF MED) Komutanlıklarını, 24 Temmuz 2024’te 7’nci kez devraldığı deniz haydutluğuna karşı Birleşik Görev Kuvveti (CTF-151) komutasını, 3 Aralık 2024’te Kanada Deniz Kuvvetlerinden devraldığı NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2’nin komutasını başarıyla sürdürülmektedir. Ayrıca, NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu-2’nin komutasını da 16 Aralık’ta, 6 aylığına devralınacaktır. Bosna Hersek’teki Avrupa Birliği Gücü Althea Harekatı Manevra Bölüğü rotasyonu kapsamında ise bir motorlu piyade bölüğümüz 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla İtalya’dan görevi devralacak ve 30 Haziran 2026’ya kadar 18 ay süreyle görevini sürdürecektir." ifadelerini kullandı. Doğal afetlerle mücadele Güler, yaşanan afet ve acil durumlarda, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından gelen talepler çerçevesinde arama, kurtarma, ulaştırma, güvenlik, barınma ve iaşe desteği sağlandığını belirterek, şunları anlattı: 1 Mayıs-30 Kasım 2024 (yangın mevsimi) tarihleri arasında Orman Genel Müdürlüğünün talebine istinaden 35 büyük orman yangınına 114 helikopter ile 3 bin 558 sorti ve 7 bin tondan fazla su atımı yapılarak destek sağlanmıştır. Savunma sanayii Bakan Güler, "Savunma sanayii alanında güçlü ve bağımsız olmayan milletlerin geleceğe güvenle bakabilmeleri mümkün değildir." değerlendirmesini yaptı. Savunma sanayii firmalarınca üretilen yerli ve milli ürünler konusuna da değinen Güler, şunları dile getirdi: Tasarımdan üretime kendi imkanlarımızla geliştirdiğimiz sistemleri kardeş, dost ve müttefik ülkelere de ihraç ederek ekonomimize de önemli katkılar sağlıyoruz. Bu kapsamda büyük bir başarıyla hizmet veren ve dünya klasmanında takdir gören silahlı/silahsız insansız hava sistemlerimiz Akıncı, TB-2,TB-3, Aksungur, Anka ve üretimi devam eden Kızılelma ve Anka-3’ün yanı sıra; Temel eğitim ve hafif taarruz uçağımız “HÜRKUŞ”, Jet eğitim uçağımız “HÜRJET”, Genel maksat helikopterimiz “GÖKBEY” ve taarruz helikopterimiz ATAK, ilk yerli ve milli savaş uçağımız KAAN, ana Muharebe Tankımız ALTAY, MİLGEM projesi kapsamında üretilen korvetler, Milli Denizaltı (MİLDEN Projesi), İSTİF sınıfı fırkateynler ve özellikle TCG ANADOLU ülkemizin savunma sanayi atılımlarının en somut örnekleridir. Son olarak geçtiğimiz ay Bayraktar TB-3’ün, milli gururumuz ve donanmamızın amiral gemisi TCG Anadolu’dan ilk kalkış ve inişini başarıyla gerçekleştirmesi de / yerli ve milli savunma sanayindeki adımlarımızın en son örneğidir. "Çelik Kubbe katmanlı bir hava savunma mimarisidir" Ayrıca, Dizayn Proje Ofisimiz tarafından, yerli ve milli olarak tasarlanan ve üretilen Ada Sınıfı korvetlerimiz ve İstanbul firkateynimizden sonra / 3’üncü proje olan TF-2000 hava savunma harbi muhribi ile 4’üncü proje olan milli uçak gemisinin tasarım faaliyetleri de başarıyla devam etmektedir. Önümüzdeki yılın ilk aylarında, bu iki proje kapsamında sac kesme faaliyetlerinin de yapılmasını planlıyoruz.  Öte yandan uzun menzilli hava savunma sistemleri (SİPER), füze teknolojileri ve elektronik harp sistemleri gibi kritik savunma sanayi projelerimizde de önemli aşamalar kaydedilmiştir. Türk savunma sanayisinin önemli bir yapıtaşı olarak hayata geçirilmekte olan Çelik Kubbe; kısa, orta ve uzun menzilli hava savunma silah sistemlerimizin KORKUT, HİSAR-A/HİSAR-O, GÖKDEMİR, SİPER entegre biçimde görev yapmasını sağlayan, günümüzün tehditlerini bertaraf etme kabiliyetine sahip etkili ve katmanlı bir hava savunma mimarisidir. Bu “güvenlik şemsiyesi”ni inşa edecek teknolojik olgunluğa erişmiş durumdayız.  Askeri Fabrikalarımızda, yerli ve milli kaynaklarla modernizasyon, bakım ve onarım faaliyetleri başarıyla yürütülmekte, Fırtına Obüslerimiz üretilmekte, tersanelerimizde, kendi savaş gemilerimiz ve milli denizaltımız tasarlanıp inşa edilmekte, su üstü ve su altı platformlarının bakım ve onarımları gerçekleştirilebilmektedir. Bakanlığımıza bağlı ASFAT, savunma sanayi alanında kritik projeleri başarıyla yürütmektedir. Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz de, sahip olduğu köklü tecrübe ile milli proje ve yatırımlara öncelik vermektedir. Mühimmat üretimini geliştirmek üzere Kırıkkale’de yeni fabrikaların yatırım süreci de başlatılmıştır. Ayrıca savunma ve güvenlik ihtiyaçlarımız doğrultusunda Ağustos ayında Aksaz Tersanemizin açılışını yaparken / Mersin Tersanemizi de hizmete almış bulunuyoruz. Suriye'de yeni yönetim "Suriye’deki yeni yönetimle askeri işbirliği olur mu?" sorusunu cevaplayan Bakan Güler, Esad’ı deviren yeni yönetim; ilk açıklamasında tüm hükümet kurumlarına, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlara saygı göstereceğini açıkladı. Ayrıca, kimyasal silah tespit etmeleri halinde elde edecekleri bilgileri şeffaf şekilde Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütüne bildireceklerini özellikle ifade ettiler. Yeni yönetimin yapacaklarını görmek ve onlara bir şans vermek gerektiğini düşünüyoruz. Halihazırda birçok ülke ile Askeri Eğitim ve İş Birliği Anlaşmamız bulunuyor. Yeni yönetimin talep etmesi durumunda gerekli desteği sağlamaya hazırız." ifadelerini kullandı. Güler, sözlerini şöyle sürdürdü; ABD’nin Suriye’de bugüne kadar belli bir tutumu vardı ancak ortam değişti. Artık herkes istese de istemese de ortaya çıkan gerçekliği kabullenmek zorunda. Nitekim, PKK/YPG’nin ana gelir kaynaklarından biri olan ve petrolün ana bölgesi Deyrizor muhaliflerin kontrolüne geçti. Şu anda PKK/YPG terör örgütü bu gelir kaynağından mahrum kaldı. Zaten TUSAŞ saldırısı sonrası düzenlenen operasyonlarla Suriye’nin kuzeyindeki teröristlere kaynak sağlayan tesisler vurulmuştu. Örgüt şu anda parasal konuda çok ciddi sıkıntıya girdi. Ayrıca Esad’ı deviren yeni yönetimin vermiş olduğu mesajlara dikkat edersek ülkede kapsayıcı rol oynayacaklarını açık açık ifade ettiler.  Suriye’deki terör örgütünün elebaşı Ferhat Abdi Şahin kendi televizyonuna yaptığı açıklamada “Biz yeni yönetimle anlaşıyoruz. Suriye’de bulunduğumuz alanlarda yeni Suriye bayrağından başka bayrak dalgalandırılmayacak” mesajı verdi. Bu mesaj, terör örgütünün yeni dönemde kendini kurtarmaya yönelik bir arayış içerisinde olduğunu gösteriyor. PKK/YPG terör örgütünün artık tek başına hareket etmesine ve kendisine alan açmasına ne Suriye halkının, ne yeni yönetimin ne de bizim müsaade etmemiz söz konusu değildir. Öncelikli konumuz PKK/YPG terör örgütünün tasfiyesidir. Bunu ABD’li dostlarımıza da açık ve net şekilde ifade ettik. Onların da pozisyonlarını tekrar değerlendirmelerini bekliyoruz. "Terör örgütü er ya da geç tasfiye edilecek" Yeni dönemde Suriye’de PKK/YPG terör örgütü er ya da geç tasfiye edilecek. Bunu hem Suriye’deki yeni yönetim hem de biz istiyoruz. Suriye dışından gelen örgüt mensupları Suriye’yi terk edecek. Suriye’li olanlar silahlarını bırakacak. Bizim ne Irak’ta ne de Suriye’de yaşayan Kürt kardeşlerimizle hiçbir sorunumuz yok. Bizim problemimiz sadece ve sadece teröristlerle. Suriye’de yaşayan Kürt kardeşlerimiz de terör örgütü PKK/YPG’nin baskı ve zulmüne maruz kaldı. PKK/YPG’li teröristler orada yaşayan Kürt kardeşlerimizin çocuklarını zorla kaçırıyor ve çocuk yaşta silahaltına alıyor. Aileler de bu durumdan rahatsız olduklarından çocuklarını örgütün elinden kurtarmak için başka ülkelere göndermeye çalışıyor. İşte bizim sorunumuz Kürt kardeşlerimize de zulmeden PKK/YPG terör örgütüyledir. Rusya'nın Suriye'deki durumu Rusya’nın Suriye’deki birliklerini tam anlamıyla çektiğine yönelik kesin bir emare bulunmadığını belirden Güler, "Bazı gemileri bakım ve değişim kapsamında Rusya’ya götürebilirler. Şu anda oradan ayrılacaklarını sanmıyorum. Kalmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Hatta bir Rus yetkili, Suriye’de kalmaya devam edeceklerini ve yeni yönetimle de bu konuda görüştüklerini açıkladı. Rusya, Suriye içerisinde farklı yerlerde bulunan değişik büyüklükteki birliklerini Tartus ve Lazkiye’ye topladı. Bu süreçte onlara gerekli desteği sağlayabileceğimizi söyledik. Ancak bu konuda bizden bir talepleri olmadı. Bölgedeki son gelişmelerden sonra her ülkenin bir oyun planı var. Biz savunma ve güvenlikle ilgili tüm gelişmeleri yakından takip ediyor ve alınması gereken tüm tedbirleri alıyoruz. Ayrıca, Suriye’den kaçan Beşar Esad’ın hava sahamızı kullandığı iddiaları da doğru değildir. " diye konuştu. Güler, Türkiye'nin Suriye'deki mevcudiyetinin, Suriye topraklarının bölünmesine ve bir terör koridorunun oluşturulmasına engel olmak için olduğunu vurguladı. F-16, Eurofighter alımı Bakan Güler, Hava Kuvvetlerinin gücünü artırmaya yönelik faaliyetlere ilişkin, şunları aktardı: 40 adet F-16 alımı ile ilgili süreç ve teknik görüşmeler devam ediyor. Eurofighter konusunda da görüşmeler olumlu şekilde sürüyor. Katar’da tatbikata katılan Birleşik Krallığa ait 2 adet Eurofighter, 18 Aralık’ta Ankara'ya gelecek ve uçakları görme fırsatı bulacağız. F-35 konusunda da almak istediğimizi daha önce söylemiştik. F-16 alım sürecindeki olumlu havanın F-35 sürecine de yansıyacağını düşünüyoruz. ABD’de görevi devralacak yeni yönetimle de müttefiklik ruhuna aykırı CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasını konuşacağız. S-400 ile ilgili tutumumuzda ise bir değişiklik yoktur.  Teğmenler hakkında yüksek disiplin kurulu süreci Bakan Güler, MSÜ Kara Harp Okulu Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreni'nde bazı teğmenlerin ve bazı personelin Yüksek Disiplin Kuruluna (YDK) sevk edilmesine ilişkin, "Teğmenlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinde müesses disiplinin muhafazası ve idamesi olmazsa olmazdır. Biz olaya en başından itibaren disiplin açısından baktığımızı defalarca ifade ettik. Konu yürürlükten kaldırılan andı okumak veya “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” demek değil, amirlerin ikazlarına rağmen kasıtlı, organize ve planlı bir disiplinsizlik yapmaktır. Olaya ilişkin yapılan inceleme ve soruşturmanın okunan metinle veya içeriğiyle bir ilgisi yoktur. Disiplin soruşturmasında hiçbir teğmene okunan metnin içeriği veya neden “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dedin, diye soru sorulmadı. Burada önemli olan, içerik ne olursa olsun disiplin sürecinin her zaman aynı şekilde işletilecek ve disiplinden asla taviz verilmeyecek olmasıdır. Yüksek Disiplin Kurulu süreci devam etmektedir. Kurul kararını henüz vermedi. Bu aşamada kesin kanaat belirtmek uygun değil. Hep birlikte sonucu bekleyelim." dedi.

Haber

"İsrail, Suriye'nin geçiş dönemini istismar etti"

İran asıllı ABD'li Orta Doğu uzmanı Rad, İsrail'in Suriye'deki son harekatının, Filistin ve Lübnan'da yıllardır devam eden uluslararası hukuk ihlallerinin bir uzantısı olduğunu belirtti. İsrail'in bölgede yeni bir işgal politikası başlattığını söyleyen Rad, AA muhabirine, İsrail’in Suriye'deki saldırılarının tarihi, jeopolitik ve hukuki açıdan değerlendirmesini yaptı. "İsrail, Suriye'nin geçiş dönemini istismar etti" Orta Doğu araştırmacısı Rad, İsrail'in Suriye'deki geçiş sürecini istismar ettiğini belirterek, "İsrail, Suriye'nin bu çalkantılı dönemini, geçiş ve kırılma dönemini hemen istismar etti. Bu, Suriyelilerin durumu değerlendirmeye, devletin çökmediğinden ve devlet prosedürlerinin devam ettiğinden emin olmaya çalıştığı bir dönem." değerlendirmesinde bulundu. İsrail'in Suriye'de işgal politikasının Filistin topraklarındaki uygulamalarıyla paralel olduğuna dikkati çeken Rad, "İsrail'in Golan Tepeleri'nde yaptıklarını anlamak için onlarca yıldır süren Filistin toprakları işgaline bakmak gerekiyor. İsrail devletinin zihniyeti, uluslararası hukuka göre açıkça Filistin halkına ait olan Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü ya da Suriye'ye ait olan Golan Tepeleri'ni serbestçe işgal edebileceği yönünde." diye konuştu. Rad, İsrail'in tüm bu topraklarda onlarca yıldır işgalini sürdürdüğünü vurgulayarak, "Çünkü İsrail, ABD'nin himayesi sayesinde uluslararası hukuk açısından hiçbir yaptırımla karşılaşmıyor, hiçbir hesap verebilirlik yok. 1980'ler ve 90'lar arasında onlarca yıl süren Güney Lübnan işgaline de bakabilirsiniz." ifadelerini kullandı. "Tampon bölge için tampon bölge istiyorlar" İsrail'in Suriye’deki işgali sürdürmek için uluslararası hukukta yer almayan çeşitli bahaneler ürettiğini anlatan Rad, "İsrailli yetkilileri dinlerseniz, Golan Tepeleri İsraillilere göre kendi toprağı olduğu için, tampon bölge için bir tampon bölgeye ihtiyaç duyduklarını iddia ediyorlar. Onlarca yıldır süren aynı işgal dili ve söylemlerini görüyorsunuz." dedi. İsrail'in mevcut hükümetinin, "halihazırda etnik milliyetçi bir devlette şimdiye kadarki en sağcı milliyetçi hükümet" olduğunu vurgulayan Rad, "Netanyahu ve (Bezalel) Smotrich ile Ben Gvir gibi diğer bakanlar açıkça Batı Şeria'yı ilhak etmekten bahsetti. İsrail yorumcuları, devlet yetkilileri ve yerleşimci hareketlerin liderleri, Suriye dahil tüm bu topraklara yerleşeceklerinden bahsediyor. İsrail toplumunda bunu açıkça görebilirsiniz." diye konuştu. "Uluslararası hukuk yeniden yazılamaz" Rad, İsrail'in uluslararası hukuku kendi çıkarları doğrultusunda yorumlama çabalarına ilişkin şu ifadeleri kullandı: "Egemenlik ve toprak bütünlüğü fikirleri uluslararası hukukun temel bileşenleridir. Bu, İsrail'in veya ABD'nin yeniden yazabileceği bir şey değil çünkü tek tek ulus devletlerin irade veya yorumlarına değil, uluslararası toplumun mutabakatına dayanıyor. Suriye'nin egemenliği de Lübnan, Filistin ve bölgedeki diğer ülkelerin toprak bütünlüğü de uluslararası hukuk tarafından korunmaktadır." İsrail'in Suriye'deki saldırıları Başkent Şam'a 7 Aralık'ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle Baas rejimi, Şam ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek çöktü. Baas Partisi'nin 61 yıllık iktidarı sona ererken, rejim lideri Esed başkentten kaçtı. Tüm bu gelişmeler olurken İsrail de Suriye toprağı olan Golan Tepeleri'ndeki işgalini genişletti. İsrail ordusu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın talimatı doğrultusunda işgal altındaki Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi. İsrail, Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni 1967'den bu yana işgal altında tutuyor. 1974'te İsrail ile Suriye arasında imzalanan Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması ile tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırları belirlenmişti.

FİLİSTİN'DEKİ ZULME SEYİRCİ KALINMASI TARİHE KARA LEKE OLARAK GEÇECEKTİR Haber

FİLİSTİN'DEKİ ZULME SEYİRCİ KALINMASI TARİHE KARA LEKE OLARAK GEÇECEKTİR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla yayımladığı mesajında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 76'ncı yıl dönümü vesilesiyle dünyanın 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nü tebrik etti. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, insanlığın onur mücadelesinin önemli kilometre taşlarından biri olduğunu belirten Erdoğan, beyannamenin uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlattığını, küresel barış ve istikrarın tesisine rehberlik ettiğini vurguladı. Beyannamenin varlığının, dünyanın pek çok yerinde en temel hakların ağır şekilde ihlal edilmesine ve insanlık değerlerinin hiçe sayılmasına engel olamadığına dikkati çeken Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin tüm dünyanın gözü önünde çiğnendiği yerlerin başında, Gazze ve işgal altındaki Filistin toprakları gelmektedir. İnsan hakları savunucusu olduklarını öne sürenlerin Filistin'deki mezalime seyirci kalmaları, hatta örtülü ya da açık destek vermeleri tarihte kara bir leke olarak hatırlanacaktır. Biz, devlet ve millet olarak, Filistin'de yaşanan insanlık suçlarına en başından itibaren sessiz kalmamayı bir insanlık görevi bildik. Tüm imkanlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında durduk, durmaya da devam ediyoruz. Gazze'de ve diğer Filistin topraklarında ateşkesin sağlanması ve kalıcı barışın tesisi için gayretlerimizi sürdürüyoruz. 60 yılı aşan Baas diktatörlüğünün ve 13 yıllık iç savaşın ardından komşumuz Suriye'de filizlenen barış, istikrar ve huzur umutlarını memnuniyetle karşılıyoruz. Suriye'de kuşatıcı ve kapsayıcı bir yönetimin tesisi ile Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerini yeniden ayağa kaldırma çabalarına gereken her türlü desteği sağlayacağız." "İnsanlığın kazanılmış haklarının muhafaza edilmesi küresel bir yükümlülük" Cumhurbaşkanı Erdoğan, temel hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin en başında yer alan kültürel ırkçılık, İslam düşmanlığı ve hoşgörüsüzlükle mücadelelerinin de aynı kararlılıkla sürdüğünü belirterek, şunları kaydetti: "Nefret suçlarına müsamaha gösterenler ve bu suçları meşrulaştırmaya çalışanların, insanlığın bir arada yaşama iradesine kast ettiklerini bu vesileyle tekrar hatırlatmak istiyorum. İnsanlığın kazanılmış haklarının muhafaza edilmesi, bu hakları ihlal eden uygulamaların sonlandırılması tüm ülkelere düşen küresel bir yükümlülüktür. Kurallara dayalı uluslararası sistemi çifte standartlardan arındırmak suretiyle, daha kapsayıcı ve adil bir anlayışla gözden geçirmenin, bu küresel yükümlülüğün ifasının ilk adımını teşkil ettiğini bir kez daha vurguluyorum. Bu düşüncelerle, İnsan Hakları Günü'nün bilhassa temel haklarından yoksun bırakılan Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere, tüm insanlığa barış, huzur ve adalet getirmesini temenni ediyor, Aziz Milletimizin nezdinde tüm dünyanın 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nü kutluyorum."

İsrail’in, Gazze'ye saldııları devam ediyor Haber

İsrail’in, Gazze'ye saldııları devam ediyor

Filistin haber ajansı WAFA'ya göre, İsrail ordusunun saldırısında, Gazze kentinin Zeytun Mahallesi'nde evleri bombalanan bir çocuk yaşamını yitirdi. Gazze'nin kuzeyinde İsrail ordusunun Cibaliya Mülteci Kampı'nı hedef alan aralıksız saldırılarında da bir kişi öldü. İsrail savaş uçaklarının kuzeydeki Beyt Lahiya beldesinde "Zakkut" ve "Sahvil" ailelerine ait iki evi bombalaması sonucu 4 Filistinli hayatını kaybetti. İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki Filistinlileri göçe zorlama planı Cibaliya Mülteci Kampı başta olmak üzere Gazze'nin kuzeyine 5 Ekim'de yoğun hava saldırıları düzenleyen İsrail ordusu, 6 Ekim'de söz konusu bölgelere kara saldırısı başlattı. Bölge halkını göçe zorlayan İsrail ordusu, düzenlediği saldırılarla binaları ve yerleşim yerlerini yok ediyor, hastaneleri hedef alıp sağlık personelini alıkoyuyor ve bölgeye tıbbi ve insani yardım girişini engelliyor. Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve "generallerin planı" olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze'nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor. İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, 7 Ekim'de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Cibaliya ve Beyt Lahiya'daki Filistinlilere uyarıda bulunarak boşaltılması istenilen bölgelerin haritasını paylaşmıştı. Filistinlilere Gazze'nin güneyindeki Mevasi bölgesine gitme çağrısı yapan Adraee'nin paylaştığı haritanın, İsrail ordusunda eski Operasyonlar Bölümü Başkanı General Giora Eiland'ın girişimiyle hazırlanıp hükümete sunulan Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine ilişkin "generallerin planına" benzerliği dikkati çekmişti. "Generaller Planı" adını taşıyan bu plan, Filistinlileri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinden tehcir etmeyi, ardından bölgenin kuşatılarak gıda, yakıt ve temiz su girişine izin verilmemesini öngörüyor.

BM: Gazze'de açlık kritik seviyelere ulaştı Haber

BM: Gazze'de açlık kritik seviyelere ulaştı

UNRWA'nın X hesabından yapılan yazılı açıklamada, "Gazze'de açlık kritik seviyelere ulaştı. İnsanlar, haftalar öncesinden kalan çöp yığınlarında yiyecek arıyor. Kış mevsimi yaklaşırken durum hızla kötüleşiyor ve acil insani yardım olmadan hayatta kalmak imkânsız hale geliyor." ifadeleri kullanıldı. Gazze'deki durumun giderek kötüleştiği ve derhal ateşkes kararı alınması çağrısında bulunan UNRWA, açıklamasını, Gazze'deki devasa çöp yığınlarını gösteren fotoğraflarla da destekledi. ⁠İsrail'in Gazze'yi işgalinde 7 Ekim sonrası Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme" gerekçesiyle İsrail'e 7 Ekim 2023'te kapsamlı saldırı düzenledi. İsrail, 7 Ekim'deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 492'si çocuk, 11 bin 979'u kadın olmak üzere 44 bin 249 Filistinli öldü, 104 bin 746 kişi yaralandı. Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor. İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana 378'si karadan işgal sürecinde olmak üzere 804 askerinin öldüğünü duyurdu. Çatışmalara 24 Kasım 2023'te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan "insani ara"da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti. İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail askerleri ile Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin saldırılarında 167’si çocuk 794 Filistinli hayatını kaybetti.

Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz Haber

Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun (TİHEK) hazırladığı "Filistin'de İnsan Hakları İhlalleri ve Gazze Soykırımı Raporu"nun, TBMM Tören Salonu'ndaki tanıtım programında konuştu. Raporun, İsrail'in Filistin'deki saldırganlığını, yaşanan hak ihlallerini uluslararası hukuk ve insancıl hukuk normları çerçevesinde objektif bir şekilde ortaya koyduğunu ifade eden Tunç, raporun, sadece askeri saldırılarla değil aynı zamanda ekonomik araçlarla da Filistin topraklarında soykırımın gerçekleştirildiğini detaylı şekilde gözler önüne serdiğini vurguladı. Başta Filistin olmak üzere çok sayıda mazlum coğrafyada insan haklarının ayaklar altına alındığına işaret eden Tunç, yaşananlar karşısında insan hakları sözleşmelerinin sadece kağıt üzerinde kaldığını kaydetti. Yılmaz Tunç, "Uluslararası kuruluşların ve mekanizmaların, insanlığın sorunlarını çözmekteki yetersizliğine ve etkisizliğine hepimiz üzülerek şahit oluyoruz. Bugün tüm insanlık, özellikle de Batı dünyası, insan haklarının evrensel olma vasfını teoriden pratiğe geçirememiş, Filistin'deki insanlık sınavını geçememiş, sınıfta kalmıştır." değerlendirmesinde bulundu. Filistin'de zulmün ve gözyaşının hakim olduğuna dikkati çeken Tunç, 14 aydır tüm dünyanın gözleri önünde Gazze'de soykırım yapıldığını dile getirdi. Tunç, saldırılarda çok sayıda kadının ve çocuğun hayatını kaybettiğini anımsatarak, çocuk haklarını, kadın haklarını savunduklarını söyleyenlerin, Filistinli çocuklar, Filistinli kadınlar söz konusu olduğunda çifte standartla davrandığını belirtti. - "İsrail'in vahşi saldırıları en temel insan hakları sözleşmelerine aykırıdır" İsrail'in, bugüne kadar BM tarafından verilen yaklaşık 100 kararın hiçbirine uymadığının altını çizen Tunç, "yerleşimci" adı altında İsrail'in işgal politikasının 100 yıldır sürdüğünü anımsattı. Adalet Bakanı Tunç, konuşmasına şöyle devam etti: "İsrail'in sivilleri hedef alan vahşi saldırıları en temel insan hakları sözleşmelerine, uluslararası insancıl hukuk normlarına ve Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne açıkça aykırıdır. Bu hukuksuz tabloya rağmen, insan hakları ve demokrasi savunuculuğunda sözüm ona öncülüğü kimseye bırakmayan devletler İsrail'in pervasızca insan haklarını ihlal etmesine ses çıkarmamış, bilakis açık şekilde destek vermeyi tercih etmişlerdir. Söz konusu mazlumların hakları olunca uluslararası insancıl hukuk, güç sahipleri tarafından işletilmemekte, rafa kaldırılmaktadır. Tüm bu haksızlıkları engelleme noktasında bugüne kadar etkili bir adım maalesef atılamamıştır. Buna güvenerek daha da vahşileşen bebek katilleri, işledikleri suçların hesabını bir gün mutlaka uluslararası hukuk önünde verecekler ve mahkum olacaklardır. Biz buna yürekten inanıyoruz." Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emirlerini, "Filistin'de akan kanın durması ve soykırımın son bulması için gecikmiş ancak olumlu" bir karar olarak nitelendiren Tunç, Roma Statüsü'ne taraf 124 devletin, Netanyahu ve Gallant'ı ülkelerine ayak bastığında tutuklayıp UCM'ye teslim etmelerinin, Filistin davası için samimiyet testi olacağını vurguladı. Tunç, Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında verilen ihtiyati tedbir kararlarının bugüne kadar uygulanmadığını aktardı. UAD'deki davaya Türkiye'nin müdahillik için başvuru yaptığını hatırlatan Tunç, "Attığımız bu somut adımın yanı sıra İsrail ile ticaretin kesilmesi ve Filistinli mazlumlara insani yardımda bulunmamız Gazze'deki katliamın karşısında, Filistinli kardeşlerimizin yanında durduğumuzu tüm dünyaya açıkça göstermektedir." dedi. - "İsrailli katiller, savunmasız sivillere kurşun sıkmaktadır" İsrail barbarlığının sadece Filistinli, Gazzeli sivillere yönelik katliamlarla, hak ihlalleriyle sınırlı kalmadığını dünyanın gördüğünü söyleyen Tunç, şunları ifade etti: "Kana doymayan İsrailli katiller, kadınların, çocukların, bebeklerin, hamile kadınların yanı sıra basın mensuplarını, sağlık çalışanlarını, Birleşmiş Milletler görevlilerini ve hatta aktivistleri dahi alçakça hedef almakta, savunmasız sivillere kurşun sıkmaktadır. Ayşenur Ezgi Eygi kızımız, Nablus'ta barışçıl bir protesto eylemi sırasında kasıtlı şekilde başından hedef alınarak şehit edilmiştir. Biz bu olay yaşandığı andan bugüne, Ayşenur kızımızın kanının yerde kalmaması adına elimizden gelen gayreti gösteriyor ve hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz." Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında toplanan delillerin Adli Tıp Kurumunca incelendiğini anlatan Tunç, Eygi'nin uzaktan ateş edilerek, sol kulağın arka tarafında bir mermi çekirdeğinin beyine hasar vermesi sebebiyle hayatını kaybettiğinin belirlendiğini bildirdi. Yılmaz Tunç, toplanan delillerin Eygi'ye, planlı şekilde ve doğrudan hedef alınıp ateş açıldığını gösterdiğini belirtti. Filistin ve Türkiye'deki soruşturmalarda adli tıp raporu açıklanmadan ABD Başkanı Joe Biden'ın, olaya ilişkin "Kaza kurşunu' diyerek katliamcıların yanında durmasının, suç ortaklığının açık göstergesi olduğunu vurgulayan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Topladığımız tüm delilleri, Adli Tıp Kurumumuzca hazırlanan raporları ve bilgileri uluslararası kuruluşlara sunacağız. Bu kapsamda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızca başlatılan soruşturma devam ediyor. Ayrıca BM Cenevre Ofisi nezdinde Daimi Temsilciliğimiz aracılığıyla Adalet Bakanlığı olarak konuyu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Filistin Soruşturma Komisyonunun dikkatine sunduk. Bu kapsamda BM insan hakları mekanizmaları tarafından kurulan Filistin Soruşturma Komisyonu da bu hafta ülkemize geldi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileriyle görüşmeler yapacak olan Komisyon, cinayetle ilgili ayrıntılı bilgiler alacak ve elde ettikleri bilgileri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyine sunulmak üzere raporlayacaklar." "Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz" Türkiye olarak Filistinlilerin ve Ayşenur Ezgi Eygi'nin haklarını savunmaya devam edeceklerinin altını çizen Tunç, mücadelede asla geri adım atmayacaklarını dile getirdi. Tunç, mevcut insan hakları mekanizmalarının ve sözleşmelerin Filistin'de akan kanın durması, İsrail'in saldırılarının engellenmesi konusunda beklenen caydırıcılığı sağlayamadığına dikkati çekti. Uluslararası toplumun, BM Güvenlik Konseyi gibi gerekli güç ve etkiye sahip kurumların, İsrail'in saldırganlığına son verecek etkili adımları bir an önce atması gerektiğine işaret eden Tunç, şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanımızın her fırsatta ifade ettiği 'Dünya 5'ten büyüktür' ve 'Daha adil bir dünya mümkündür' anlayışına uygun şekilde hareket edilmesi, insanlığa karşı suçların önlenmesi, mazlum coğrafyalarda akan kanın durması ve zulümlerin sona ermesi bakımından bir zorunluluktur. Bu adımlar atılmadığı takdirde, insan hakları evrensel bildirgesi, çifte standarda dayalı koca bir yalan olmaktan kurtulamayacaktır. Biz bugün olduğu gibi bundan sonra da Türkiye olarak üzerimize düşen insani sorumlulukları yerine getirmeye, Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya, onların haklı davasını uluslararası her platformda savunmaya devam edeceğiz. İşte bugün tanıtımını gerçekleştirdiğimiz raporun, Anadolu Ajansı ve TRT tarafından çekilen fotoğraflar ve görüntüler gibi Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı nezdindeki yargılamalarda önemli bir delil olacağına inanıyoruz." "Soykırıma dair şahitlikler kayıt altına alınmıştır" TİHEK Başkanı Muharrem Kılıç ise uluslararası hukukta en ağır insan hakları ihlalinin, soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçlar olduğunu hatırlattı. İsrail'in, tüm insan hakları normları, değer ve kurumları yok sayarak dünyanın gözü önünde suç işlediğini vurgulayan Kılıç, insancıl hukukun normlarının da ihlal edildiğini aktardı. Kılıç, 1948'den itibaren İsrail'in, Filistin topraklarında demografik mühendislik yaptığına işaret etti. İsrail'in "aparthed" rejiminin, işgal ve ilhak yoluyla Filistin'i sömürgeleştirmesine, toplu cezalandırmasına tanıklık edildiğini aktaran Kılıç, UCM'nin, Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama emirlerinin umut ışığı olduğunu söyledi. UAD'deki davaya Türkiye'nin müdahillik başvurusu yaptığını anımsatan Kılıç, Türkiye'nin, barış temelinde yapılacak yeni insan hakları siyasetine olan ihtiyacı dile getirdiğini anlattı. Muharrem Kılıç, hazırladıkları raporda, Türkiye'de tedavi gören Filistinlilerle yapılan görüşmelerin de yer aldığını aktararak, şunları paylaştı: "Raporumuzda, tanıkların soykırıma dair şahitlikleri, Soykırımın Önlemesi Sözleşmesi ve Cenevre Sözleşmeleri çerçevesinde hazırlanan sorularla kayıt altına alınmıştır. Bu kayıtlar, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargılama sürecinde delil teşkil edeceği düşünüldüğünden Uluslararası Ceza Mahkemesi sistemine girilmiştir. Tanıklık ettiğimiz bu ağır insanlık trajedisi, insan haklarının değerler krizine, yapısal kırılganlıklarına ve sistemsel çöküşüne dair vahim tabloyu gözler önüne sermiştir."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.