TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun

haberingundemi.com.tr - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Somali-Etiyopya mutabakatı, Türkiye'nin barış diplomasisinin somut tezahürü Haber

Somali-Etiyopya mutabakatı, Türkiye'nin barış diplomasisinin somut tezahürü

Altun, Anadolu Yayıncılar Federasyonunun "Anadolu Sohbetleri" etkinliğinde, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Suriye konusunun, uluslararası gündemin en önemli başlıklarından biri olduğuna dikkati çeken Altun, Suriye'de 13 sene devam eden krizin Türkiye'nin siyaseti, birliği, beraberliği, bekası açısından çok hayati bir konu olduğunu ifade etti. Bu süreçten en fazla Suriye halkının muzdarip olduğunu, Suriye'de pek çok zulümle karşı karşıya kalındığını anlatan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: "13 yıl gerçekten modern dünya tarihinde de insanlık tarihinde de ne yazık ki parmakla gösterilecek zulümlerin yaşandığı bir dönem oldu. Bir milyona yakın insan hayatını kaybetti, 12 milyon insan yerinden, yurdundan edildi. Savaştan, bombalardan kaçan pek çok insan, Akdeniz'de, Ege'de kendisine yurt ararken ne yazık ki boğularak hayatını kaybetti. Çok acılar, çok büyük trajediler yaşandı. Büyük krizden, iç savaştan, zulümden en fazla etkilenen ülke de Suriye oldu." Fahrettin Altun, Türkiye'nin, bu süreçte Suriye'nin yanında olduğunu, ancak terör örgütlerinin de pek çok saldırısına maruz kaldığını dile getirdi. Yaşanan göç dalgası karşısında da birinci muhatabın Türkiye olduğunu anımsatan Altun, şu değerlendirmelerde bulundu: "Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın her şeyden önce vicdani ve insani tutumu belirleyici oldu. Komşumuzda bir sıkıntı olduğunda, komşumuz bizim kapımızı çaldığında, bizim kapımızı açıp onları buyur etmekten başka bir yaklaşımımız olamaz. İslami, insani ve vicdani olarak bizim yapmamız gereken, bu insanlara, mazlumlara kapımızı açmaktır yaklaşımıyla hareket etti. Siyasi bir pragmatizmle yaklaşmadı. Bu sürecin siyasi riskleri varsa bunları da göze aldı. Popülizmin bu kadar yükseldiği, ırkçılığın yeniden Batı dünyasını esaret altına almaya başladığı, yabancı düşmanlığının yükselişe geçtiği bir dönemde, Cumhurbaşkanımız çok temel bir anlayışla, yüce gönüllülükle, misafirperverlik anlayışıyla, Türk milletinin misafirperverlik anlayışına da güvenerek sığınmacıları, Suriyeli kardeşlerimizi, zulümden kaçan bu insanları burada misafir etti." "Milletimiz tarihe altın harflerle yazılması gereken bir alicenaplık gösterdi" Bu süreçte dışarıdaki yabancı karşıtlığının ve ırkçılık dalgasının Türkiye içinde de yayılmaya çalışıldığını belirten Altun, tek amacı sığınmacıları Türkiye'den göndermek olan siyasi yapıların türediğini aktardı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, şöyle devam etti: "Bu yapılar gerçekten çok ciddi anlamda ırkçılık ve provokasyon yaptı. Münferit olayları saymazsak gerçekten toplumda onlar karşılık bulmadı. Milletimizin bu noktada gösterdiği alicenaplık tarihe altın harflerle yazılması gereken bir alicenaplıktır. Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyona yaklaştı. Sonra bu süreç içinde birçok mülteci geri döndü, sayı da geriledi. Gelinen noktada 2,9 milyona kadar düştü sayı. Kimse evinden, barkından, yerinden, yurdundan keyfi olarak ayrılmaz. Bu hissiyat hepimiz için geçerlidir. Ülkesinden göç eden insanlar bunu mecburiyet nedeniyle yaptılar. Maalesef, tarih bunu utançla kaydedecektir, birileri bu mazlum insanları sorunun kaynağı gibi gösterdi. Halbuki bu insanlar sorunun mağduruydu. Gün sonunda ülkelerinde huzur bulduklarında, barış tesis edildiğinde, elbette bu insanlar geri dönmeyi arzu edecekler." "Suriye'de yeni dönem başladı, yeni sayfa açıldı" Suriye'de yeni bir dönemin başladığını, yeni sayfanın açıldığını vurgulayan Altun, şunları kaydetti: "Suriye'de açılan bu yeni sayfa yeni umutları da beraberinde getirdi. Bu yeni umutların doğru siyasetle, doğru stratejiyle, doğru yol yöntemlerle, kapsayıcı bir yaklaşımla daha ileriye taşınması ve somut sonuçlar üretmesi tabii ki bizim en önemli temennimiz. Suriye bizim komşumuz, Suriye halkı bizim kardeşimiz. Türkiye olarak 13 yıllık süreçte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Suriye halkının yanında olacağız. Suriye'nin yaralarını sarmasına, Suriye'nin kalkınmasına elimizden gelen bütün katkıyı sağlayacağız. Burada temel bir yaklaşımımız var. O da Suriye'nin birliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün korunması. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın çok açık ve net beyanları var. Sayın Cumhurbaşkanımızın son yaptığı millete sesleniş konuşması, orada çizdiği Suriye tablosu, bizim çok net bir şekilde ülkemizin Suriye politikasını özetler mahiyettedir. Buna eklenecek herhangi bir şey yok. Cumhurbaşkanımız çok açık, net şekilde şunu vurguladı. Suriye'de kapsayıcı bir yaklaşımla üniter yapısının korunduğu, etnik, dini, mezhebi bütün unsurların barış içerisinde bir arada yaşayacağı bir toplumsal yapının tesis edildiği ortam olmalı. Bunun için elimizden gelen bütün gayreti sarf edeceğiz. Oluşan, oluşma ihtimali olan boşluklardan terör örgütlerinin yararlanmaması için elbette elimizdeki bütün imkanları kullanmaya devam edeceğiz." Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu süreçte çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüğünü, Türkiye'nin, ilgili bütün kurumları aracılığıyla süreç başladığı andan itibaren Suriye halkının zarar görmemesi, sivillerin sıkıntı yaşamaması için çok yoğun bir çaba sarf ettiğini hatırlattı. Bu yoğun diplomatik çaba sonucunda, daha önce bu bölgede çok sert vekalet savaşları yürüten aktörlerin sürece dahil olmadığına ve bunun sonucunda da krizin derinleşmediğine işaret eden Altun, "Bunun sonucunda da yeni statüko oluştu. Sürecin olumlu ilerlemesi için biz elimizden geleni yapmaya gayret edeceğiz." diye konuştu. Medyanın Suriye hassasiyeti Medyanın önemli bir kısmının bu süreçte gösterdiği hassasiyet için teşekkür eden Altun, şu ifadeleri kullandı: "Medyamız bu süreçte kışkırtıcı bir dil kullanmak yerine önemli oranda daha sükunetli, kapsayıcı ve özellikle Türkiye'deki sığınmacı kardeşlerimizin de hukukunu gözeten bir dil kullandı. Maalesef medyamızın içindeki bir kesim de üzülerek de gördük ki kışkırtıcı bir dil kullanmaya gayret sarf etti. Bunun da ne yazık ki olumsuz yansımaları oldu. İslam dünyasında Türkiye'yi bir anlamda sığınmacı karşıtı bir yermiş gibi gösterme gayretleri ortaya çıktı. Türkiye, sığınmacılar üzerinde bu kadar hassasiyetle durduktan sonra, millet olarak ciddi fedakarlıklar gösterdikten sonra bile maalesef bu tür bir kampanya yürütülmeye çalışıldı. Fakat bu kampanyalar başarılı olmadı." Somali ve Etiyopya arasındaki mutabakat Altun, dün Türkiye'nin arabuluculuğunda Etiyopya ve Somali arasında imzalanan Ankara bildirisine ilişkin soru üzerine de Somali ve Etiyopya arasındaki mutabakatın uzun vadede, Afrika jeopolitiğine, barışına çok büyük bir katkı sunacağını vurguladı. "Etiyopya ve Somali arasında dün imzalanan mutabakat, Türkiye'nin barış diplomasinin çok somut bir tezahürü. 7 saat süren çetin bir müzakere süreci oldu. Cumhurbaşkanımız dışında iki ülkeyi masa etrafında buluşturacak ve bu yaşanan ihtilafı çözecek başka bir dünya lideri yok" diyen Altun, şunları paylaştı: "Bölge jeopolitiğinden doğan, mutlak surette de küresel alana farklı yansımaları olacak bir çatışmaydı. Basın toplantısını izlediniz. Her iki ülke liderinin ifadelerinde çok net bir şekilde bu uzlaşmanın yansımaları vardı. Onlar açısından iç politikada çok ağır maliyet üreten bir meseleydi. Her ikisi de attıkları ve atacakları imza dolayısıyla siyasi maliyet üstlenmek istemiyorlardı. Mesele Etiyopya'nın bir şekilde denize ulaşması, orada ticari faaliyetler yapması ama bununla ilgili de Somali'nin toprak bütünlüğüne ilişkin bir kaygı taşımasıydı. Her ikisinin de kaygılarının giderilerek bir masa etrafında uzlaştırılmasıyla bu süreç ortaya çıktı. Her iki taraf da Cumhurbaşkanımızın kolaylaştırıcılığıyla bunu kabul etti. Tabii, bu sonuç bir günde de ortaya çıkmadı. Dışişleri Bakanlığımızın uzun süren diplomatik çabaları oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu bağlamda yine etkin bir telefon diplomasisi yürüttü. Ve nihai olarak dün Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde bu tarihi mutabakata imza atıldı. Sürecin devamında teknik çalışmalar yapılacak ve bu süreçte de Türkiye yine diplomatik kolaylaştırıcılık rolünü oynamaya devam edecek. Bütün bunlar, büyük ve güçlü Türkiye'nin dünya siyasetine nasıl etki ettiğinin, sadece Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Karadeniz jeopolitiğini değil, Afrika jeopolitiğini de etkileyen önemli bir küresel oyuncu olduğunu gözler önüne sermektedir."

Kapımızın önünde bir terör koridoruna asla izin vermeyeceğiz Haber

Kapımızın önünde bir terör koridoruna asla izin vermeyeceğiz

İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre Altun, Daily Sabah'a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Son dönemde Rusya'nın arabuluculuğuyla Türkiye ve Suriye arasındaki ikili ilişkilerde gelinen nokta ve Suriyelilerin güvenli geri dönüşlerine dair sorulan bir soruya yönelik Altun, Türkiye'nin, Suriye'de uzun süredir devam eden krize kapsamlı bir çözüm bulunması noktasında bölgedeki en önemli aktörlerden birisi olduğunu ifade etti. Altun, Türkiye'nin Suriye krizinin barışçıl bir şekilde çözülmesinden en fazla fayda sağlayacak ülkelerden birisi olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın stratejik bir adımla Suriye'deki çok boyutlu sorunların çözümüne yönelik çalışmaların ilerlemesi amacıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed ile görüşmeye hazır olduğunu ifade ettiğini aktaran Altun, artan şiddet sarmalı, saldırganlık ve kitlesel nüfus hareketlilikleri göz önünde bulundurulduğunda, bu diyalog çağrısının daha da önem kazandığını kaydetti. Altun, şu değerlendirmelerde bulundu: "Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması amacıyla terörle mücadele edilmesi, Suriyelilerin öncülüğünde ve Suriyelilerin sahipliğinde olmak üzere BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı temelinde bir siyasi sürecin ilerletilmesi ve güvenli-gönüllü geri dönüşler için uygun koşulların oluşturulması ilkeleri temelinde angaje olacağımız bir sürecin ilerlemesi için istek ve irademizi muhafaza ediyoruz. Bu ilkeler, aynı zamanda Suriye'deki sorunların esas nedenlerini ele almayı amaçlayan her türlü anlamlı çabanın da temelini teşkil ediyor. Olası bir angajman, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekilde, Suriyeli taraflar arasında gerçek bir diyaloğu da desteklemeli ve buna katkı sağlamalıdır." "Açık bir çifte standart ve zulme ortaklık anlamını taşıyor" Batı merkezli değerlerin ve medya etiğinin Gazze'deki savaşla birlikte çöktüğüne ilişkin yorumları nasıl değerlendirdiğine dair soru üzerine Altun, Gazze'de devam eden soykırım sürecinde ana akım Batı medyasının ve bazı Batılı hükümetlerin yıllardır savundukları insan hakları, evrensel ahlaki değerler, basın ve ifade özgürlüğü gibi konularda alenen ikiyüzlülük sergilediğini ve sergilemeye de devam ettiğini aktardı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, şunları kaydetti: "7 Ekim'den bu yana gördük ki söz konusu aktörler için bu değerler, sadece Batılı ve Batı merkezli dünya görüşüne yakın gördükleri, ayrıcalıklı azınlıklar için bir anlam ifade ediyor. İnsani ve vicdani bir tavır sergileyen birçok Batılı gazetecinin ve akademisyenin sansüre, baskıya ve mobbinge maruz bırakılması bunun en bariz örnekleridir. Öte yandan medyada gerçeklerin yalan, yalanların ise gerçek olarak servis edilmesi, Gazze'de İsrail tarafından katledilen yüzlerce gazeteci, on binlerce kadın ve çocuk başta olmak üzere 50 bine yakın mazlumun durumuna dair anlamlı bir tepki ortaya konmamış olması da açık bir çifte standart ve zulme ortaklık anlamını taşıyor." "İsrail, 7 Ekim'den bu yana yaptığı katliamlarla karanlık sicilini ifşa etmiştir" İsrail'in Filistin'i işgalinin Batı medyasının gerçek mahiyetini ve maksadını ortaya çıkardığını belirten Altun, Batı medyasının, Batı dünyasının dışındaki dünyayı, egzotik içeriklerle ya da şiddet içeren imgelerle temsil ederek, hem Batı dışı toplumlar hakkındaki gerçekleri çarpıttığını hem de Batı'nın etnosentrizmini kurumsallaştırdığını söyledi. Altun, şöyle devam etti: "Filistin'de 1 yıldan fazla süredir devam eden zulüm ve soykırım girişimi aslında yeni başlamadı. İsrail vahşetinde 7 Ekim bir sebep ve milat değildir; bir sonuçtur. İsrail, kurulduğu günden bu yana sayısız katliama girişmiş, bölgede çevresine istikrarsızlık ihraç eden bir terör devletidir. İsrail'in katliamları yeni olmadığı gibi, onun bu katliamlarını görmezden gelen, hatta ona kol kanat geren Batılı çevrelerin tutumları da yeni değildir. 7 Ekim'den sonra yaşananlar bizlerin çok iyi bildiği ama türlü manipülasyonlarla dünyaya farklı şekilde servis edilmeye çalışılan şeylerin ifşa olmasından ibarettir. İsrail 7 Ekim'den bu yana yaptığı katliamlarla karanlık sicilini ifşa etmiştir. Bu süreçte servis ettiği onca dezenformasyon ve medya desteğine rağmen de yaptığı katliamlarını dünyadan gizleyememektedir. Daha açığı, artık mızrak çuvala sığmamaktadır." Altun, 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı medyasının tam bir çifte standart uyguladığını, Filistinlileri sistematik bir şekilde dehümanize ederek İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve diğer bölgelerdeki İsrail zulmüne aracılık ettiğini ve Filistinlileri toptan "terörist" olarak yaftalayarak onlara yönelik şiddeti "kaçınılmaz" ve "meşru" göstermeye çalıştığını belirtti. "Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, İsrail'in 250'den fazla yalanını ortaya çıkardı" Batı medyasının tutumunun, İsrail'i daha fazla yalan söyleme noktasında cesaretlendirdiğine dikkati çeken Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi'nin, İsrail'in 250'den fazla yalanını ortaya çıkardığını ve belgelerle yalanlanan bu yalan kampanyalarının, "Dezenformasyon Bülteni Filistin Özel" adlı kitapta ayrıntılı olarak ortaya konulduğunu anımsattı. Söz konusu kitapta İsrail'in, Filistin işgalini dünya kamuoyu nezdinde meşrulaştırma konusunda ne kadar cüretkar olduğunun ve Batı medyasının bunu nasıl kolaylaştırdığının görülebileceğini dile getiren Altun, şöyle devam etti: "İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, 17 Şubat'ta Münih Güvenlik Konferansı'na elinde bir kitapla geldi. Herzog, bu kitabın Gazze'de bir evde bulunduğunu, bir Hamas lideri tarafından yazıldığını ve Yahudilere karşı soykırımı savunduğunu iddia etti. Batı medyası da bu iddiaları hiç sorgulamadan dünya kamuoyuna sundu. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz, bu kitapla ilgili araştırması sonucunda, Herzog'un yalan söylediğini ve bu yalanı uluslararası medya kuruluşları aracılığıyla yaydığını tespit etmiştir. Aslında kitap, 1990 yılında Mısırlı bir yazar tarafından yayımlanmıştır ve yayımlandığı ülkeler arasında Filistin bulunmamaktadır. Kitabın Filistin meselesi ya da Hamas ile hiçbir ilgisi yoktu. Daha da korkutucu olan, bu bilgilerin İsrail Ulusal Kütüphanesi arşivlerinde de bulunmasıydı. Başka bir deyişle, Herzog, kasıtlı olarak bir yalan uydurmuş ve uluslararası medya da bunu yaymıştır. Bu hakikati açıklamasaydık, İsrail'in değil Filistinlilerin soykırımcı olduğu algısı tüm dünyaya yayılacaktı." İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'nde yaptığı konuşmayı anımsatan Altun, yaptığı konuşmadan birkaç saat sonra Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından Netanyahu'nun konuşmasında beş kez yalan söylediğinin belgelerle ortaya konulduğuna ve bu belgelerin uluslararası kuruluşlar ve saygın Batı üniversiteleri tarafından hazırlandığına dikkati çekti. Türkiye Cumhuriyeti olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, gerçeklerin yalanlarla örtülmesine izin verilmeyeceğinin altını çizen Altun, "Çünkü bu çelişkili düzene karşı gelmezsek, kendi hikayemizi anlatma imkanından mahrum bırakılırsak, kendi hikayemizi anlatma cesaretini kaybedersek, o zaman hem kendi varlığımızı tehlikeye atmış hem de hakikate ihanet etmiş oluruz." dedi. "Terörün her türlüsüne karşı hukukun üstünlüğüne uygun mücadele sürdürmeye kararlıyız" TBMM Adalet Komisyonu tarafından kabul edilen, devlet sırlarına karşı suçlar ile casusluk suçlarına yeni maddeler eklenmesi yönündeki yasa teklifinin Türkiye'de faaliyet gösteren Batı menşeli medya kuruluşlarını ve STK'leri nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Altun, Türkiye'nin, terörün her türlüsüne karşı hukukun üstünlüğüne uygun ve kesintisiz bir şekilde mücadelesini sürdürmeye kararlı olduğunu vurguladı. Yabancı ülkelerde yerleşik, PKK/KCK, FETÖ/PYD, DEAŞ, El Kaide ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle bağlantılı sözde medya kuruluşları ve STK'lerin Türkiye aleyhine propaganda, dezenformasyon ve karalama faaliyetleri yürütmenin yanı sıra söz konusu terör örgütlerine finansman ve eleman desteği de sağladıklarını ifade eden Altun, "Türkiye terör şebekelerine karşı mücadelesini her platformda kesintisiz bir şekilde sürdürmeye kararlıdır." değerlendirmesini yaptı. PKK/KCK terör örgütüne yönelik mücadeleye ilişkin bir soru üzerine ise PKK/KCK'nın uluslararası alanda yasaklanmış bir terör örgütü olduğuna işaret eden Altun, PKK/KCK'nın "demokrasi" ve "insan hakları" kavramlarını daima istismar ettiğini vurguladı. Eleman devşirmek için çocukları kaçıran, genç kadınları radikalleştirip intihar timi olarak kullanan PKK/KCK'nın sivilleri hedef almaktan hiçbir zaman çekinmediğini belirten Altun, TUSAŞ'a yönelik gerçekleştirilen menfur terör saldırısı sonucunda 5 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Altun, "PKK/KCK terör örgütüyle hukuk devleti ilkelerine uygun bir şekilde mücadele etme kararlılığımızdan hiçbir zaman vazgeçmedik. TUSAŞ'a yönelik son saldırı, bu terör örgütüyle mücadelede rehavete yer olmadığını bir kez daha göstermiştir." açıklamasında bulundu. "Kapımızın önünde bir terör koridoruna asla izin vermeyeceğiz" PKK/KCK ve bölgesel uzantılarının, sadece ulusal sınırlar içinde değil Türkiye'nin komşularına yönelik de en büyük tehditlerden birini oluşturmaya devam ettiğine işaret eden Altun, şunları kaydetti: "Son olarak Iraklı kardeşlerimiz, ülkedeki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri nedeniyle PKK/KCK terör örgütünü yasaklama kararı almıştır. PKK/KCK'ye yönelik mücadelesinde Irak Hükümeti'ni desteklemeye devam edeceğiz. Bu konudaki duruşumuz oldukça net. Bölgemizin geleceğinde terörizmin yeri yok. Kapımızın önünde bir terör koridoruna asla izin vermeyeceğiz. PKK/KCK Kürtlerin haklarının peşinde değil, PKK/KCK Kürtleri temsil etmiyor. Onların istediği, terörist ideolojilerini Kürtlere dayatmak ve biz buna izin vermeyeceğiz. PKK/KCK, bölgenin istikrarını baltalamak için üçüncü tarafların vekili haline gelmiştir." "Türkiye, küresel gündeme her zaman olumlu bir yaklaşımla katkıda bulunmaktadır" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Brezilya'da katıldığı G20 Liderler Zirvesi'nin Türkiye açısından önemine yönelik soru üzerine Altun, Türkiye'nin G20'yi, dünyanın önde gelen ekonomileriyle diyalog halinde, küresel sınamaların ele alındığı en önemli forumlardan biri olarak gördüğünü belirtti. G20'nin, ortak çözümler bulmak üzere en büyük ekonomilerin liderlerini bir araya getirme konusunda eşsiz bir rolü olduğuna işaret eden Altun, şöyle devam etti: "Türkiye olarak, uluslararası ticaret, göç, iklim değişikliği ve bölgesel çatışmalar gibi küresel sorunlarda özellikle önemli bir role sahibiz. G20'yi dinamik ve esnek yapısı sayesinde hızla aksiyon alabilen bir forum olarak önemsiyoruz. Küresel sorunları ele almaya doğrudan ilgi gösteren bir ülke olarak Türkiye, küresel gündeme her zaman olumlu bir yaklaşımla katkıda bulunmaktadır. G20 ekonomik sorunları ele almak üzere yola çıkmış olsa da pek çok sorunun iç içe girmiş olması nedeniyle daha geniş kapsamlı sınamaları ele almaya yönelmiştir. Örneğin, gıda güvenliği konusunu göç ve iklim değişikliğinden ayrı tutamayız. Terörizm ve düzensiz göç gibi siyasi konuları G20 gündemine eklemek için çalıştık çünkü hükümetlerimizin verdiği nihai kararların sosyal, siyasi ve kültürel alanlarda sonuçları oluyor." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, uluslararası sistemdeki yönetişim krizini ve buna karşı reform ihtiyacını, dünyadaki pek çok sınamanın "mütemmim cüzü" olarak gördüklerini dile getirerek, şu değerlendirmelerde bulundu: "Filistinlilerin içinde bulunduğu zor durum acilen çözüm üretilmesi gereken bir mesele. Fakat birçok uluslararası örgüt, güçlü olanın çıkarlarını koruduğu için maalesef bir çözüm geliştirilemiyor. Tam da bu nedenle devletimiz her uluslararası platformda uluslararası yönetişim yapılarındaki reform ihtiyacını dile getirmektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın sıklıkla vurguladığı 'Dünya beşten büyüktür' ve 'Daha adil bir dünya mümkün' şiarları, acil reform ihtiyacının ele alınmasına yönelik çağrıyı temsil etmekte ve günümüzün küresel yönetişim sorunları için en gerçekçi ve somut formülü sunmaktadır. Bu nedenle, Brezilya'nın küresel yönetişimdeki sorunları Rio toplantısının en önemli gündem konularından birisi olarak ele almasından memnuniyet duyuyoruz." Daha adil bir dünya için, uluslararası sistemin acilen reforme edilmesi gerektiğinin altını çizen Altun, "G20 gibi girişimlerin yükselen tehditlere karşı kararlı bir şekilde eyleme geçmesi gerekiyor. G20 ülkeleri, dünya ekonomilerinin çoğunluğunu temsil ettikleri için anlamlı değişiklikler yapma gücüne sahip. Yoksulluktan gıda güvenliğine, düzensiz göçten enerji güvenliğine ve dahasına yönelik G20 kalıcı çözümler geliştirebilir. Türkiye, her zaman olduğu gibi üzerine düşeni yapacak ve G20 gibi etkin kurumlar aracılığıyla giderek istikrarsızlaşan uluslararası sistemi yönetme yükünü paylaşacaktır." diye konuştu.

Enerji sektörünün kalbi İstanbul Energy Forum'da atacak Haber

Enerji sektörünün kalbi İstanbul Energy Forum'da atacak

Anadolu Ajansının (AA) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı himayesinde düzenlediği İstanbul Energy Forum, farklı ülkelerden bakanlara, yerli ve yabancı sivil toplum kuruluşlarına, uluslararası kuruluş temsilcilerine, akademisyenlere, medya mensuplarına ve iş dünyasının önde gelen isimlerine ev sahipliği yapacak. İstanbul Kongre Merkezi'nde 22 Kasım'da gerçekleştirilecek ve gün boyu sürecek forumda katılımcılar küresel düzeyde diyalog imkanı yakalayacak. Enerji sektöründe bölgesel hedefler, doğal gaz arz güvenliğinin sağlanmasında Türkiye'nin rolü, enerji dönüşümünün finansmanı gibi konuların değerlendirileceği forumda, bölgesel ve uluslararası gündemlerin yanı sıra petrolden doğal gaza, arz güvenliğinden teknolojik gelişmelere birçok başlık ele alınacak. Forumun ana oturumunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz konuşma yapacak. Bakan Bayraktar moderatörlüğündeki "Dirençli Bir Gelecek için Zorluklar ve Fırsatlar" başlıklı Bakanlar Oturumu'nda Azerbaycan Enerji Bakanı Parviz Shahbazov, Bulgaristan Enerji Bakanı Vladimir Malinov, Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Peter Szijjarto, Moldova Enerji Bakanı Victor Parlicov, Libya Petrol ve Gaz Bakanı Khalifa Abdulsadek, Rusya Enerji Bakan Yardımcısı Pavel Sorokin, Sırbistan Enerji ve Maden Bakanı Dubravka Djedovic Handanovic ile Türkmenistan Devlet Bakanı Maksat Babayev konuşmacı olarak yer alacak. "Gaz Güvenliğinin Yeni Dinamikleri: Bölgesel Perspektifler" başlıklı BOTAŞ özel oturumu, "Akıllı Enerji Dönüşümünde Yeni Teknolojiler ve Yakıtlar için Beklentiler", "Enerji Dönüşümünün Finansmanı: Beklentiler ve Öncelikler" oturumlarının yapılacağı Forum, "Anadolu Ajansı Teşekkür ve Değerlendirme Toplantısı" ile sona erecek. Foruma katılmak isteyenler, "https://www.istanbulenergyforum.com" internet adresi üzerinden kayıt yaptırabilecek.

Medya toplumun sesi olmak zorunda Haber

Medya toplumun sesi olmak zorunda

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Medya, modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısından merkezi önemi haiz bir kurumdur. Medya, adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin savunucusu olmak durumundadır." dedi. Altun, Adalet Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı işbirliğinde Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'nde düzenlenen Adalet ve Medya İlişkisi Paneli'nde, Hz. Ömer'in "Adalet mülkün temelidir" sözünün manasına vurgu yaptı. Adalet olmadan toplumlarda huzur, barış, refah ve düzenin sağlanamayacağını belirten Altun, "Hak sahibinin hakkını alabilmesi, güçlünün değil haklının korunması, hak yiyenlerin, suçluların cezalandırılması toplumsal huzurun en önemli bileşenleridir. Günümüzde pek çok alanda olduğu gibi adalet arayışları, hak arama mücadeleleri de medya sayesinde gerçek zamanlı olarak kamuoyu gündemine taşınıyor. Ancak medya sadece bir aktarıcı olarak değil, çoğu zaman kendisi de bir özne olarak, kendisi de bir aktör olarak bu süreçlerin bazen pozitif, bazen negatif bir unsuru olarak rol oynuyor." ifadesini kullandı. Altun, Türkiye'de medya ile adalet kurumları arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, doğru ve hızlı haber alma ilkesi çerçevesinde toplumun adalet sistemine olan güvenini artırmak, iletişim süreçlerinin doğru ve etkin şekilde sürdürülebilmesine katkı sunmak amacıyla düzenlenen panelin, faydalı çıktılar üreteceğine, toplumsal adalet, bireylerin hak ve özgürlük arayışlarına katkı sağlayacağına inandığını söyledi. Sosyolog Niklas Luhmann'ın "Güven toplumun en karmaşık ilişkilerini bir arada tutan bağdır" sözünü alıntılayan Altun, toplumsal güvenin merkezinde yer alan adalet anlayışının aynı zamanda kamuoyunda, toplumsal barışı ve hakikati korumanın da en önemli vasıtası olduğunu dile getirdi. Medyanın hiç kuşkusuz bu sürecin önemli bileşenlerinden biri olduğuna dikkati çeken Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: "Medya, modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısından merkezi önemi haiz bir kurumdur. Medya, adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin savunucusu olmak durumundadır. Fakat önümüzdeki soru şudur; nasıl bir medya? Hakikat zemininden ayrılmayan bir medya. Hakikati merkeze alarak toplumsal adalet için mücadele eden bir medya. Medya bunu yaptığı takdirde hem toplumsal adalet arayışları için hem de bireysel hak ve adalet arayışları için merkezi önemdedir. Her şeyden önce medya, demokratik toplumlarda hesap verilebilirliği temin eden en önemli vasıtalardan biridir. Medya, toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder. Medya bu denetleyici fonksiyonunu yerine getirirken aynı zamanda bir bilinçlenme ve farkındalık sağlar, kamuoyu oluşmasına aracılık eder. Diğer yandan, medya, toplumdaki müşterekleri, ortak duygu ve düşünceleri görünür kılar, bu anlamda toplumsal dayanışma duygusunu pekiştirir. Adalet hizmetleri açısından meseleye bakacak olursak, medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlıklı bir şekilde duyurabilmesi ve bu sayede yargılama süreçlerinin şeffaf bir şekilde ilerlemesine olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir." "Uzmanlaşmamış isimler tarafından üretilen içerikler kamuoyunda infiale sebep olabilmekte" Medyanın toplumsal adalete, bireylerin hak ve adalet arayışlarına katkı sunabileceği gibi, yargı mekanizmalarının işleyişine birtakım olumsuz etkiler de yapabileceğine işaret eden Altun, bu olumsuzlukların başında, devam eden yargı süreçleriyle ilgili gizlilik ihlallerinin geldiğini aktardı. Gizlilik ihlalinin, adaletin tesis edilmesinde yargı süreçlerini akamete uğratabileceğine vurgu yapan Altun, şu görüşleri paylaştı: "Yargı sürecinde eksik ve yanlış bilgilerle taraflı haber yapma, önyargı oluşturma, kamuoyunda yargısız infaza sebep olabilmektedir. Sansasyon yaratma ve reyting kaygısıyla teyit edilmemiş, editoryal süreçten geçmemiş bilgilerin hızla, alelacele servis edilmesi, bunların da popülerlik kazanmış sosyal medya hesaplarından paylaşılması toplumda infial yaratabilmektedir. Bu süreçte ortaya çıkan bilgi kirliliği ve dezenformasyon ise adaleti tesis etmenin önünde büyük bir engele dönüşmektedir. Diğer yandan, medyanın etik kurallarına uymayıp, yargılama süreçlerinde, mağdur ve yakınlarının mahremiyetine saygı göstermediğine de zaman zaman şahitlik edebiliyoruz. Kimi medya mensupları ve sosyal medya kullanıcıları çeşitli saiklerle -bu siyasi ve ideolojik olabilir, fark etmez- fakat kendi menfaatleri adına mağdurların acılarını istismar edebilmektedirler. Yine adli süreçlere dair yanlış kavramlar kullanılması, işleyişin bilinmemesinden kaynaklanan hatalar kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, bilgi kirliliğine yol açabilmektedir. Şurası çok açık bir gerçek; hukuk son derece teknik ve mesleki bilgi gerektiren bir alandır. Alanla ilgili eğitim almamış, mesleki tecrübesi olmayan isimlerin yargı süreçleriyle ilgili içerik üretmesi, daha da fenası hüküm vermesi, maalesef çok sık karşılaştığımız bir sorun. Hukuki yönden teknik bilginin yetersizliğiyle malul, uzman görüşlerine başvurulmadan veya yargı haberciliğinde uzmanlaşmamış isimler tarafından üretilen içerikler kamuoyunda infiale, kafa karışıklığına sebebiyet verebilmekte, dahası hakikat ve adaletin tahrif edilmesine yol açabilmektedir. Bu tür içeriklerin yargı süreçlerine olumsuz etkileri hepimizin malumudur. Bütün bunlar toplumsal öfkeye, sisteme karşı güvensizliğe ve toplumsal kutuplaşmaya yol açtığı gibi, toplumdaki adalet duygusunun zayıflamasına, cezasızlık algısının yükselmesine sebebiyet vermektedir." Medya ve adalet ilişkisi bağlamında ana sorunun, hukuk bilgisi noksanlığı ve kaynağı her ne olursa olsun çıkar temelli yayıncılık anlayışı olduğunu söyleyen Altun, bu sorun karşısında medya kuruluşlarının öncelikle hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurması gerektiğini anlattı. Bu bilinçle uzman hukukçulardan destek alınmasının önemli olduğunun altını çizen Altun, "Hukukun temel kavramlarını, mahkemelerin yetki alanlarını ve dava süreçlerini bilmeyen bir kimsenin herhangi bir davayı doğru anlatması mümkün değildir. Medya kuruluşlarımızın hukuk alanında ihtisas sahibi kişi ve kurumlarla işbirliği mekanizmalarını işletmeleri bu noktada çok önemlidir. Bunun yanı sıra adli yargılama süreçlerini takip eden medya mensuplarımızın bu alanda uzmanlaşmalarının da adaleti bihakkın tesis etmede ve sorunları en aza indirmede büyük katkıları olacaktır. Konvansiyonel medya kuruluşlarının, gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği meydan okumalara, sınamalara karşı cevap geliştirmesi de elzemdir. Bu noktada, konvansiyonel medyanın yeni medya mecralarından yayılan teyitsiz içerikleri süzecek mekanizmaları kurması hayati bir önem taşıyor. İletişim terminolojisiyle, Kurt Lewin'in kavramsallaştırmasıyla konuşacak olursak, yeni nesil 'eşik bekçileri' mekanizmalarına ihtiyacımız var. Geleneksel medyanın, konvansiyonel medyanın bu bağlamda yeni medyadan gelen içerikleri süzecek 'eşik bekçileri' mekanizmalarına ihtiyacı var." sözlerini sarf etti. Sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düştüğünü aktaran Altun, "Bu alanda birincil derecede sorumlu kurum ve kuruluşlarımız öncülüğünde yargı okuryazarlığını artırmak belki de en önemli meselelerimizden bir tanesidir. Adalet Bakanlığımız ile birlikte İletişim Başkanlığımızın üzerinde durduğu temel meselelerden biri, bu hususta bir bilinç oluşturmak, bu anlamda yargı okuryazarlığını hem medyamızda hem toplumda yaymaya, arttırmaya dönük çaba sarf etmektir. Medya ve yargı organları arasında sistematik iletişim mekanizmaları oluşturulmalı ve kamuoyunun düzenli şekilde bilgilendirilmesi de bu bağlamda son derece önemlidir. Söz konusu mekanizmalara üniversiteler ve STK'ların da dahil edilmesi, hukuki süreçlerle ilgili bilinç ve farkındalık eğitim programları, etkinlikler ve projeler bu süreçte elbette yaygınlaştırılmak durumundadır." değerlendirmesinde bulundu. Bu projelerin en önemli çıktısının masumiyet karinesinin ve basın özgürlüğünün zarar görmeyeceği dengeli yayın anlayışı için etik standartlar inşa etmek olduğunu kaydeden Altun, "Bir tarafta masumiyet karinesini korumak, öbür tarafta basın özgürlüğünü korumak durumundayız. Her ikisi arasında bir denge oluşturulmalı ve bu dengeyi esas kılan, bu dengeyi kurumsallaştıran medya etik standartlarını oturtmak durumundayız. İletişim Başkanlığı olarak, yakın zamanda yayımladığımız 'Doğru Habercilik ve Medya Etiği' kitabımızda bu konuya özel bir bölüm ayırdık. Bu bölümde şu ilkelerin altını çizdik. Medya mensubu daima masumiyet karinesi ilkesine saygı göstererek haber hazırlamalıdır. Suçlara ilişkin olarak ön değerlendirme yapılmamalı, önyargılı olunmamalıdır. Bir mahkemenin veya yetkilinin kararına ilişkin tahmin yürütülmemelidir. Medya mensubu adil yargılanma hakkına saygı göstermelidir. Bir suçla ilgisi olmayan akrabaların ya da etkilenen diğer kişilerin isim veya fotoğrafları haber içerdiğinde kullanılmamalıdır. Basın mensubu, hiçbir surette 18 yaşından küçük suç faili veya mağdurlarının kimliğini açıklamamalıdır. Kişilerin geçmişleri sebebiyle suçlanmaları yanlıştır. Hazırlık soruşturması sırasında soruşturmada zafiyet yaratacak şekilde haber hazırlanmasından kaçınılmalıdır. Medya mensubu yargı sürecinde taraf olmamalıdır. Hülasa, medya profesyonelleri bu saydığımız ilkeler başta olmak üzere medya etiği standartlarını içselleştirmeli ve bunlara harfiyen uymaya özen göstermelidir." diye konuştu. "Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip" Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer faktörün ise dijital iletişim dönemi ve sosyal medya platformları olduğunu vurgulayan Altun, şöyle devam etti: "Sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebep oluyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Bu mecralarda sık gördüğümüz itibar suikastlarıyla mahremiyet ihlal ediliyor, en temel bireysel hak ve özgürlükler hiçe sayılıyor. Bilhassa kamuoyuna yansıyan hassas soruşturma ve davalarda kimi zaman suç ve suçlu kötücül amaçlarla ne yazık ki mitleştiriliyor, efsaneleştiriliyor, hatta kahramanlaştırılabiliyor. Dijital ortamlarda linçe maruz kalanlarda ise onulmaz ve ağır psikolojik travmalar meydana geliyor. Emniyet ve adalet teşkilatımızın binbir emekle yürüttüğü süreçler akamete uğratılıyor ve adil yargılama zorlaşıyor. Bu durum her şeyden önce toplumsal adalet duygusunu ve kurumların itibarını zedelediği gibi toplumda cezasızlık algısının oluşmasına sebebiyet veriyor. Şurası çok açık; toplumsal kutuplaşmaya da sebebiyet veren fakat özünde toplumun adalet telakkisine, bireylerin hak ve adalet arayışlarına zarar veren bu tür kötücül faaliyetler büyük birer vebaldir, bununla beraber suçtur. Sosyal medya platformları bu suçun işlenmesine aracılık ettiği ve göz yumduğu müddetçe birincil derecede sorumludur. Dijital platformlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaptırıma tabi tutulacaklarını da bilmek durumundadırlar. Bu platformlardan neşet eden dezenformasyon ve linç kültürüne karşı hem hukuki olarak elimiz güçlü olmalı hem de ihtiyaç halinde gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirebilmeliyiz. Bunun yanı sıra düzenleyici kurum ve kuruluşların hiçbir ayrım gözetmeden, haberin ve dezenformasyonun nereden geldiğine bakmadan cesaretle bu konudaki her türlü ihlali engellemesi ve caydırıcı yaptırımlar ortaya koyması gerekir." CİMER'e son 6 ayda "ilkeli ve sorumlu yayıncılık" başlıklı 76 bin 400 talep iletildi Geçen hafta gerçekleştirilen TUSAŞ'a yönelik terör saldırısına değinen, şehitlere rahmet ve yaralılara şifa dileyen Altun, "Emniyet güçlerimiz terör saldırısına müdahale ettiği sıralarda biz sosyal medyada neredeyse terör propagandasına eşdeğer görüntülerle karşı karşıya kaldık, bu görüntülere maruz kaldık. Aynı görüntüler, aynı görseller maalesef konvansiyonel medyada da yayımlandı. Sosyal medyada yayımlanması bir mesele ise konvansiyonel medyada aynı görüntülerin yer alması da çok büyük bir meseledir. Bu yayınların, ilkeli ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir. O süreçte elbette o görüntüleri servis edenler de yayılmasını temin edenler de suçludur ve devletimizin ilgili birimleri bu süreci aydınlatmak için de titiz bir soruşturma yürütmektedir. Milletimiz bu konuda son derece hassastır." dedi. Vatandaşlardan CİMER'e gelen taleplere ve şikayetlere değinen Altun, şunları kaydetti: "Son 6 ayda CİMER'e yapılan başvurular içinde 76 bin 400'ü, medyadan ve sosyal medyadan ilkeli ve sorumlu yayıncılık talebinde bulunuyor. Halkımızın gösterdiği bu hassasiyet doğrultusunda, ben bir kez daha, medya kuruluşlarımızı ve sosyal medya platformlarını, yukarıda zikrettiğim medya etik ilkelerine uygun, sorumlu yayıncılığa davet ediyorum. Kuşkusuz tam da bu noktada kamu görevlilerine yönelik de hatırlatmamız olmalı. Kamu görevlilerimizin vazife esnasında tarafınıza tevdi edilmiş yahut bir şekilde ulaşmış olduğunuz her bilgiyi, kendi namusları gibi, kendilerine kamu adına emanet edilmiş bilgiler olarak görmeleri gerekir. Her ne sebeple olursa olsun bu bilgi ve görsellerin kontrolsüz paylaşımı, bunların kamu çalışanlarımız eliyle yaygınlaşması etik dışıdır ve suçtur. Kamu görevlilerimiz ve medya mensuplarımız başta olmak üzere herkesi bu konuda daha özenli olmaya davet ediyorum." Fahrettin Altun, bu tür organizasyonlarla kamu iletişiminin daha etkili bir forma evrilmesini temenni ederken, panelin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

İletişim Başkanı Altun,  gizlilik kararının devam ettiğini bildirdi Haber

İletişim Başkanı Altun, gizlilik kararının devam ettiğini bildirdi

İletişim Başkanı Altun, Narin Güran cinayeti soruşturmasında gizlilik kararının devam ettiğini bildirdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Narin Güran cinayeti soruşturmasında gizlilik kararının devam ettiğini bildirdi. Altun, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İletişim Başkanlığının konuyla ilgili tüm kurumlarla koordinasyon içinde dezenformasyonla mücadele sürecini yürüttüğünü belirtti. Narin Güran cinayeti soruşturmasında gizlilik kararının devam ettiğini vurgulayan Altun, "Dün kılınan cenaze namazı ile ebediyete uğurladığımız masum kızımız Narin'in katledilişi ile alakalı soruşturmada alınan gizlilik kararı halen geçerlidir. Geleneksel ve dijital medya mecralarında soruşturmanın gizliliğine ve salahiyetine zarar verecek dezenformasyon içeren bilgilerin yayıldığı, kamuoyunun hassasiyetlerinin belli çevrelerce kullanılarak konu üzerinden siyasi ve ideolojik rant devşirilmeye çalışıldığı müşahede edilmektedir." ifadelerini kullandı. Narin'in canına kast edenlerin adalet önünde hesap vermesi ve hak ettikleri en ağır cezayı alması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuyu yakından takip ettiğini, yetkili kurum ve kişilerin görevlerini titizlikle sürdürdüğünü hatırlatan Altun, şunları kaydetti: "İletişim Başkanlığımız da konuyla ilgili tüm kurumlarla koordinasyon içinde dezenformasyonla mücadele sürecini yürütmektedir. Unutulmamalıdır ki dezenformasyon içeren bilginin yayılmasını engellemek her birimizin görevidir ve soruşturmanın gidişatı için büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, vicdanlarımızı yaralayan bu elim hadise ile ilgili sadece yetkili kurum ve kişilerce yapılan açıklama ve bilgilendirmelere itibar edilmesini her bir vatandaşımızdan önemle rica ediyoruz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.