TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Almanya

haberingundemi.com.tr - Almanya haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Almanya haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Almanya, 2024 yılında silah ihracatını artırdı Haber

Almanya, 2024 yılında silah ihracatını artırdı

Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı, bu yıl için (17 Aralık’a kadar) silah ve askeri malzeme satış onayına ilişkin öncü raporunu yayınladı. Buna göre, Alman hükümeti bu yıl yurt dışına yaklaşık 13,2 milyar euroluk silah ve askeri malzeme satışına onay verdi. Böylece yıl tamamlanmamasına rağmen Almanya'nın 2024'te silah ve askeri malzeme satışı rekor kırdı. Berlin yönetiminin silah ve askeri malzeme satışında bundan önceki yıllık rekoru 12,13 milyar euro ile 2023'te idi. Bakanlığın raporuna göre, geçen yıl askeri teçhizat satışının en fazla yapıldığı ülke Rusya ile savaş halinde olan Ukrayna oldu. Berlin, Kiev'e 8,1 milyar euroluk silah ve teçhizat satışına onay verdi. Açıklamada, “Bu rakam, Rusya'nın saldırı savaşına karşı savunmasında Ukrayna'nın yanında yer almaya devam ettiğimizin altını çiziyor. Ukrayna'ya askeri yardım kendi güvenlik politikamızın da çıkarınadır.” denildi. Ukrayna’yı 1 milyar 217 milyon euro ile Singapur, 558 milyon euro ile Cezayir, 298 milyon euro ile ABD, 230 milyon euro ile Türkiye ve 224 milyon euro ile Hindistan izledi. Bu arada, Latin Amerika ülkesi Nikaragua tarafından İsrail'e silah sağlayarak Gazze Şeridi'ndeki soykırıma ortak olduğu gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanında dava açılan Almanya'nın Tel Aviv’e silah ve askeri malzeme satışı, 2024'te 161 milyon euro oldu. Alman hükümeti 2023’te İsrail’e 327 milyon euroluk silah ve askeri malzeme satışına onay vermişti. Geçen yıl ülkenin İsrail'e silah ve askeri malzeme satışı 2022'ye göre 10 katına çıkmıştı.

NATO'nun Ukrayna'ya yardımları koordine etmek için kurduğu mekanizma faaliyete geçti Haber

NATO'nun Ukrayna'ya yardımları koordine etmek için kurduğu mekanizma faaliyete geçti

NATO'dan yapılan yazılı açıklamada, "NATO Ukrayna Güvenlik Yardımı ve Eğitimi" (NATO Security Assistance and Training for Ukraine-NSATU) adı verilen mekanizmanın, Ukrayna'ya yardımların koordinasyonunu ABD ve ilgili uluslararası kuruluşlardan devralmaya başladığı duyuruldu. Açıklamada, NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı (SACEUR) Orgeneral Christopher Cavoli'nin şu ifadelerine yer verildi: "NSATU'nun müttefiklerin ve ortakların desteğini bir araya getirme çalışması, Ukrayna'yı güçlü bir konuma getirmek için tasarlanmıştır. Bu da NATO'yu hem Avrupa'da hem de Kuzey Amerika'da 1 milyar vatandaşını güvende ve refah içinde tutma konusunda güçlü bir konuma getirir. Bu, hem Ukrayna hem NATO için iyi bir gün." NSATU'nun kurulması Mekanizmanın kurulması, temmuz ayında Washington'da düzenlenen NATO Zirvesi'nde kararlaştırılmıştı. Almanya'nın Hesse eyaletine bağlı Wiesbaden kentindeki ABD üssünde kurulan mekanizma, Ukrayna için askeri teçhizat tedarikini, transferini ve onarımını koordine edecek. 700 personelli mekanizma, Ukrayna silahlı kuvvetlerine müttefik ülkelerde eğitim verecek. Bu faaliyetler, Ukrayna'nın NATO ile tam birlikte çalışabilirliğini sağlamak, ülkeyi NATO standartlarıyla uyumlu hale getirme çabalarıyla da senkronize edilecek. Ukrayna'ya askeri yardım ve eğitim misyonunun ABD'den NATO'ya devredilmesi, Ukrayna'ya desteği keseceğinden endişe edilen Donald Trump başkanlığı için bir önlem olarak tasarlanmıştı.

Alman Hükümeti: Ekonomide toparlanma şu anda öngörülebilir değil Haber

Alman Hükümeti: Ekonomide toparlanma şu anda öngörülebilir değil

Almanya'da hükümet, ekonomide devam eden krizin yakın bir zamanda sona ereceğini beklemiyor. Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı, ülke ekonomisine yönelik aylık raporunu yayımladı. Raporda, ekonominin üçüncü çeyrekte neredeyse durgunlaştığı, imalat ve inşaat sektörlerinin yanı sıra istihdamla ilgili hizmet sağlayıcılarında kayıplar kaydedildiği, kamu, otel ve perakende gibi tüketiciyle ilgili hizmet sektörlerinde artışlar olduğu aktarıldı. Tüketicilerin satın alma konusunda daha az isteksiz hale geldiğinin belirtildiği raporda, "Bununla birlikte, son dönemdeki duyarlılık göstergelerindeki (tüketici ve PMI) yeniden bozulma ve devam eden yüksek jeopolitik ve iç belirsizlik seviyesi henüz sürdürülebilir bir ekonomik toparlanmaya işaret etmemektedir." denildi. Raporda, ABD'de başkanlık seçimlerinin sonuçlanması ve Almanya'da koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından, artan siyasi belirsizlik nedeniyle iş planlamasının daha zor hale gelmesinin muhtemel olduğu ve bu durumun sanayide sürdürülebilir bir ekonomik dönüşü daha da geciktirmesi olasılığına vurgu yapıldı. ABD'deki başkanlık seçimlerinin sonucunun ve Almanya'daki koalisyon hükümetinin sona ermesinin ardından, artan siyasi belirsizlik nedeniyle iş planlamasının daha zor hale geldiği kaydedilen raporda, "Bu durumun sanayide sürdürülebilir bir ekonomik dönüşü daha da geciktirmesi muhtemeldir." ifadelerine yer verildi. Raporda, ekonomideki durgunluğun işgücü piyasası üzerinde de etkili olacağının altı çizilerek, "İşgücü talebindeki düşüş ve imalat sektöründeki işten çıkarma açıklamaları göz önüne alındığında, işgücü piyasasındaki zayıflığın önümüzdeki aylarda da devam etmesi beklenmektedir." denildi. Bu arada, Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), Almanya için gelecek yıla ilişkin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) büyüme tahminini yüzde 0,5'ten 0'a indirdi. Ülke için bu yıla ilişkin GSYH büyüme tahmini ise yüzde eksi 0,1'den eksi 0,2'ye düşürüldü. Alman ekonomisi, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,3 küçülmesinin ardından yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0,2 büyüme kaydederek teknik resesyona girmekten kurtulmuştu. Alman ekonomisi, özellikle bölgedeki diğer ülkelere oranla daha büyük bir rol oynayan imalat sektöründeki kalıcı zayıflık nedeniyle kırılganlığını koruyor. Ekonomi, artan faiz oranları, konjonktürel riskler ve yapısal değişiklikler gibi nedenlerle büyümede zorluk yaşıyor.

Almanya'da erken seçim Haber

Almanya'da erken seçim

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfından (SETA) Berlin Araştırma Direktörü M. Erkut Ayvaz tarafından kaleme alınan "Almanya'da 16 Aralık 2024 Güven Oylaması ve Erken Seçim Süreci" başlıklı makalede Almanya'da üç partili koalisyonun dağılması öncesindeki gelişmelere değinilerek erken seçim tarihinin belirlenmesi süreci ele alındı. Federal Meclis'te 16 Aralık’ta yapılacak güven oylaması ve bununla erken seçim yolunun açılmasına ilişkin detaylara da yer verilen makaleye göre, 7 ay öne çekilerek 23 Şubat 2025’te gerçekleştirilecek olan Federal Meclis seçimleri Alman toplumu ve siyasetinde üç yıllık istikrarsızlığın ve belirsizliğin sonlandırılabileceği bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu beklentinin 23 Şubat sonrasında gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise 2025 ortalarına kadar sürebilecek muhtemel koalisyon görüşmelerinin ardından yeni hükümetin kurulmasıyla netleşecek. Almanya’da federal düzlemde ilk kez denenmiş olan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratik Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyon 8 Aralık 2021’de göreve başlamış ve yasal çerçevede dört yıl sürmesi planlanmıştı. Üç yıldan beri koalisyonun dağılıp seçimlere gidilmesi olasılığı sıklıkla gündemde taşınsa da bu olasılık hükümetin 3. yılında gerçekleşti ve Kasım 2024 itibarıyla zirveye ulaşan siyasi kriz, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un mecliste çoğunluğunu kaybetmesine ve 23 Şubat 2025’te erken seçim kararı alınmasına neden oldu. Almanya'da 3 partili hükümetin dağıldığı tarih olarak kayıtlara geçen 6 Kasım'da ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanması Almanya’da bir hayal kırıklığına yol açtı ancak Berlin-Washington ilişkilerinin nasıl devam edeceği konusu Alman siyaseti ve kamuoyunda tam anlamıyla ele alınamadı. Scholz, Maliye Bakanı Christian Linder'in görevine son vererek hükümetin dağıldığı 6 Kasım akşamı yaptığı açıklamada 15 Ocak 2025’te Federal Meclis’ten güvenoyu talebinde bulunacağını ve sonraki süreçte muhtemelen Mart 2025 sonlarında erken seçime gidilmesini planladığını duyurdu. Ancak yoğun tartışmalar ve muhalefetin baskısıyla sonraki günlerde Scholz, 15 Ocak kararını değiştirerek 11 Aralık 2024’te meclise güvenoyu talebinde bulunacağını, buna ilişkin oylamanın da 16 Aralık’ta gerçekleştirileceğini açıkladı. Güvenoyu talebinin planlandığı gibi olumsuz sonuçlanması durumunda 23 Şubat 2025’te erken seçimlerin yapılması yönünde bir uzlaşı sağlandı. Ülkede güvenoyu düzenlemesi Alman Anayasası, hükümetin sonlandırılmasına ilişkin öncelikli olarak görevdeki şansölyeye önemli yetki veriyor. Şansölye tarafından anayasanın 68. maddesi uyarınca Federal Meclis’ten istenen "güven oyunun" (Vertrauensfrage) gerekli meclis çoğunluğunu alamaması sonrası şansölyenin önerisi üzerine Federal Meclis ancak Cumhurbaşkanı tarafından feshedilebiliyor. Görevdeki şansölye güvenoyu alamasa dahi kendisinin anayasa gereği ve otomatik olarak cumhurbaşkanına fesih önerisi yapma zorunluluğu bulunmuyor. Bu durum, mevcut Alman siyasi sisteminde şansölyenin görece güçlü konumunu ve görevde kalabilme yetkilerini belirginleştiriyor, ancak böyle bir durumda azınlık hükümetinin sınırlı etkisi ve bu durumun siyasi maliyeti genel olarak şansölyenin erken seçimi tercih etmesini olası kılıyor. Parlamenter geleneğin geçerli olduğu Alman siyasi sisteminde dikkate değer bir husus ise Anayasanın 67. maddesinde belirtilen "yapıcı güvensizlik oyu" (Konstruktives Misstrauensvotum) olarak adlandırılan ve gündemdeki “güvenoyu” ile karıştırılmaması gereken bir yöntem. Bu yönteme göre görevdeki şansölyeye karşı, örnek olarak hükümetten ayrılan koalisyon partisi tarafından ana muhalefet veya diğer muhalefet partileriyle bir araya gelerek mecliste yeni bir çoğunluk oluşturulabilir ve yeni bir şansölye seçilebilir. Yeni seçilen şansölye erken seçime gitmeksizin federal hükümeti kurabiliyor. Bunun görevdeki bir şansölyenin kendi isteği dışında görevi bırakmasını sağlayabilecek tek yöntemin olduğu belirtiliyor. Mevcut durumda bu yöntem ihtimal dışı görülüyor. Almanya'da 5 kez güvenoyu talebinde bulunuldu Almanya, kurulduğu 1949’dan bugüne kadar toplamda beş kez şansölye tarafından Federal Meclis’ten güvenoyu talebinde bulunuldu. 1972'de Willy Brandt, 1982'de Helmut Kohl ve 2005'te Gerhard Schröder meclisten güvenoyu talebinde bulundu. Bu yıllarda yeterli çoğunluklar sağlanamayarak sonrasındaki süreçte Federal Meclis feshedildi. Diğer yandan 1982’de Helmut Schmidt ve 2001'de Gerhard Schröder’in güvenoyu talepleri Federal Meclis’te gerekli çoğunluk desteğine ulaştı ve hükümetler görevlerine devam etti. Azınlık hükümeti muhalefetten desteğini umut ediyor Almanya'da 6 Kasım'da FDP'nin koalisyondan ayrılmasıyla SPD, Yeşiller ile azınlık hükümeti olarak göreve devam ediyor. Başbakan Scholz liderliğinde azınlık hükümeti seçimlere kadar süreçte bazı öncelikli yasa tasarılarını Federal Meclisten geçirmeyi hedefliyor ve bilhassa ana muhalefet CDU/CSU’nun desteğini umuyor, ancak muhalefetten arzulanan destek verilip verilmemesi net değil. Muhalefetin bazı hususlarda azınlık hükümetinin yasa tasarılarına destek verme ihtimal dahilinde bulunuyor. Bu yaklaşım neticesinde seçmen nezdinde de sorumluluk sahibi partiler olarak olumlu bir karşılık bulmaları ihtimal dahilinde görülüyor. Seçim kampanyasında gündeme gelecek konular Seçim kampanyasında, Alman ekonomisindeki olumsuz gidişata dair partilerin çözüm önerilerinin yanı sıra koalisyon hükümetinin başarısızlığına ve hatta üçlü koalisyonun dağılmasından kimin sorumlu olduğuna dair koalisyon ortakları arasındaki tartışmalara şahit olunması bekleniyor. Bu süreçte ayrıca Ukrayna’da devam eden savaş ve etkileriyle ilgili partilerin ve hatta şansölye adaylarının politika tercihlerinin öne çıkması tahmin ediliyor. Scholz’un uzun bir süredir direndiği ve hatta koalisyon ortaklarından dahi ayrıştığı Taurus seyir füzelerinin Ukrayna’ya gönderilmemesi kararındaki ısrarı önümüzdeki süreçte de devam edecek. Bu yaklaşımla birlikte Başbakan Scholz seçim sürecinde daha fazla diplomasi ve hatta barış yanlısı söylemler oluşturmaya çabalayacağı tahmin ediliyor. Scholz bununla CDU’nun başbakan adayı Merz gibi diğer muhalif isimlerin Taurus füzelerinin gönderilmesine ilişkin yaklaşımlarından ayrışmayı hedefliyor. Aşırı sağcı ve popülist söylemlerinin benimsenmesi sonucu popülizm 2024’daki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri ve Eylül 2024 eyalet meclisi seçimlerinde olduğu gibi 23 Şubat’a kadar seçim sürecinde de aşırı sağcı ve popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin göç ve güvenlik gibi hususlara odaklanması bekleniyor. Benzer şekilde diğer partilerin de seçim sürecinde aşırı sağcı ve popülist söylemleri benimsemesi sonucu popülizmin Alman siyasetinde normalleştirilmesi ve kalıcılaşması hususlarına bir kez daha şahit olunabilir. ABD-Almanya ilişkileri 20 Ocak 2025’te göreve başlayacak olan yeni ABD Başkanı Trump ile ABD-Almanya arasındaki ikili ilişkilerde olası değişikliklerin ne olacağı belirsizliğini koruyor. Berlin-Washington ilişkilerinin geleceğine dönük endişelerle partilerdeki genel tedirginliğin seçim sürecinde de gündeme gelmesi bekleniyor. Özellikle ekonomi alanında ABD’nin Almanya’ya yönelik takınacağı tavır yeni dönemde Alman siyasetinin tutumunu etkileyecektir. Seçimlerde dört başbakan adayı yarışacak Almanya'daki genel seçimde ilk kez dört şansölye adayı yarışacak. Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin adayı CDU lideri Friedrich Merz olurken, SPD yönetimi partinin başbakan adayı olarak Başbakan Scholz'u gösterdiğini duyurdu. Yeşiller Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck'i başbakan adayı olarak belirlerken Eş Başkan Alice Weidel'i bu makam için aday gösteren AfD, ilk kez bir şansölye adayıyla seçimlere katılacak. Geçmişe kıyasla daha fazla partinin şansölye adayı belirlemesi kitle partilerinin gerilemesinin ve küçük partilerin de eyaletlerden sonra artık federal düzlemde de birinci gelme olasılığının artmasının bir neticesidir. Anketler ve seçim sonrası olası koalisyon olasılıkları Anketlerde yüzde 32-33 ile ana muhalefetteki CDU/CSU ve yüzde 18-19 ile yükseliş trendi devam eden aşırı sağcı AfD ilk iki sırada yer alıyor. Şansölyenin partisi SPD yüzde 15 ile CDU’nun ancak yarısı kadar oy oranıyla üçüncü sırada. Scholz, Almanya tarihinde popülaritesi en düşük şansölye olmasına rağmen yeniden ve ısrarla SPD’nin başbakan adayı gösterildi. Yeşiller 13-14, FDP seçim barajını geçme ümidini koruyarak yüzde 4-5 oranına ulaşıyor. Sahra Wagenknecht İttifakının (BSW) oy oranı da yüzde 5 ile 8 arasında gidip geliyor. Üçlü koalisyonun yeniden kurulmaması tüm partilerin neredeyse ortak beklentisi olmasıyla birlikte bazı partilerin şimdiden yakınlaşma eğiliminde oldukları söylenebilir. CDU’lu bazı isimler yeni dönemde CDU/CSU-Yeşiller koalisyonuna dair ılımlı söylemlere başvuruyor.. Ancak bu yaklaşım CDU’nun kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Partisi'nde yoğun tepkilere neden oluyor. Kamuoyunda dikkate değer diğer koalisyon olasılığı CDU/CSU'nun SPD ile bir “büyük koalisyon” hükümeti kurma olsa da bu seçeneğin geçmiş yıllardaki olumsuzluklarına da işaret ediliyor. Üçlü alternatif koalisyon olasılıklarının da 23 Şubat 2025 sonrasında gündeme gelmesi muhtemel olurken AfD ile koalisyon kurmayı tüm partiler reddediyor.

Almanya'da sipariş eksikliği en yüksek seviyeye ulaştı Haber

Almanya'da sipariş eksikliği en yüksek seviyeye ulaştı

Almanya'nın önde gelen ekonomik düşünce kuruluşlarından Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), şirketlerin sipariş eksikliğine ilişkin ekim ayı anket sonuçlarını yayımladı. Buna göre, ekimde şirketlerin yüzde 41,5'i sipariş eksikliği bildirdi. Alman şirketlerinde sipariş eksikliğinin temmuzdaki son ankete kıyasla 2,1 puan daha fazla olması dikkati çekti. Temmuzda bu oran yüzde 39,4 düzeyindeydi. Böylece, ekimde, Alman ekonomisinde sipariş eksikliği 2009 finansal krizinden beri görülen en yüksek seviyeye ulaştı. Ifo'nun açıklamasında, "2009'daki finansal krizden beri bu kadar kötü bir rakam görülmemişti. Kovid-19 krizi sırasında kaydedilen yüksek sipariş eksikliği ilk kez aşıldı." ifadeleri yer aldı. Açıklamada, imalat sektöründe şirketlerin yüzde 47,7'sinin sipariş eksikliğinden şikayetçi olduğu, metal üretimi ve işleme sektöründe bu oranın yüzde 68,3'e kadar çıktığı belirtildi. Hizmet sağlayıcılar arasında sipariş eksikliği de yüzde 31,2'den yüzde 32,1'e yükseldi. Özellikle taşımacılık sektörü, zayıf sanayi faaliyetlerinden etkilenirken, iş gücüne olan zayıf talep nedeniyle işe alım ajanslarının yaklaşık üçte ikisi sipariş eksikliği bildirdi. Ifo Makroekonomi ve Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Klaus Wohlrabe, "Sipariş eksikliği Almanya'da ekonomik toparlanmayı engellemeye devam ediyor. Neredeyse bu bütün sektörleri etkiliyor. Eylülde yeniden yükselen birikmiş siparişler bir umut işareti olsa da sipariş defterlerinin yeniden dolması için daha gidilecek uzun bir yol var." ifadelerini kullandı. Alman ekonomisi Öte yandan Alman ekonomisi, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,3 küçülmesinin ardından üçüncü çeyrekte yüzde 0,2 büyüme kaydederek teknik resesyona girmekten kurtulmuştu. Alman ekonomisi, özellikle bölgedeki diğer ülkelere oranla daha büyük bir rol oynayan imalat sektöründeki kalıcı zayıflık nedeniyle kırılganlığını koruyor. Alman imalat sektörü, Alman ekonomisinin beşte birinden fazlasını oluşturuyor. İhracata bağımlı olan Alman imalat sanayisi, küresel ekonomideki yavaşlamadan, artan Çin rekabetinden ve Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası yüksek enerji fiyatlarından olumsuz etkileniyor. Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası Avro Bölgesi'nde yükselen enflasyona karşı artan faiz oranları, Alman şirketlerin yatırım yapma arzusunu frenlerken, Çin ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin Almanya'dan ithal ettiği malları giderek daha fazla üretebilmesi Alman sanayisinin düşüşten kurtulmasını zorlaştırıyor. Ekonomi, artan faiz oranları, konjonktürel riskler ve yapısal değişiklikler gibi nedenlerle büyümede zorluk yaşıyor. Ülke ekonomisi geçen yıl, alışılmışın dışında yüksek düzeydeki enflasyonun satın alma gücünü etkilemesi, yüksek enerji fiyatları, düşen yatırımlar, zayıf dış talep ve faiz oranlarının yüksekliği gibi nedenlerle bir önceki yıla göre yüzde 0,3 daralmıştı. Almanya böylece, G7 ülkeleri içinde küçülen tek ülke olmuştu. Hükümet, ekonomide bu yıl yüzde 0,2 küçülme bekliyor. Almanya, bu yıl da küçülürse 2023'te olduğu gibi G7 ekonomileri arasında daralan tek ülke olacak. Ocak ayında yeniden ABD Başkanı olarak yemin edecek 78 yaşındaki Donald Trump, seçimi kazanırsa Almanya ekonomisini etkileyecek gümrük vergilerini önemli ölçüde artıracağını açıklamıştı.

Berlin Duvarı'nın yıkılışının 35. yılı Haber

Berlin Duvarı'nın yıkılışının 35. yılı

İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkan Almanya, ABD, İngiltere, Fransa ve eski Sovyetler Birliği tarafından 4'e bölündü. 1949'da ABD, İngiltere ve Fransa'nın kontrolündeki bölgelerin yönetimlerini birleştirilerek Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) kurulurken eski Sovyetler Birliği yönetimi altında bulunan bölgede de aynı yıl Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) ilan edildi ve Almanya ikiye bölündü. Daha sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı genç ve iyi eğitimli 2,5 milyondan fazla kişi, Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya kaçtı. Bu kaçışları engellemek isteyen Doğu Almanya yönetimi, 12 Ağustos 1961'de Berlin'de gizlilik içinde sınırı kapatma kararı alarak eski Sovyet yönetiminin yer aldığı bölgeyi dikenli tellerle çevirdi. Bu teller de kaçışları engelleyemeyince 17 Ağustos 1961 gecesi, daha sonra "Utanç Duvarı" olarak anılacak 3,6 metre yükseklikteki Berlin Duvarı tuğlalarla örülmeye başlandı ve Almanya fiziki olarak da duvarlarla bölünmüş oldu. Böylelikle Berlin Duvarı aynı zamanda Almanya'yı, Avrupa'yı ve dünyayı iki blok şeklinde ayırdı ve "Soğuk Savaş"ın simgesi oldu. "Demir perde" olarak da anılan ve Berlin'in ortasından geçerek kenti ikiye ayıran duvar, şehrin çevresinde yaklaşık 155 kilometre uzunluğunda örüldü. Daha sonraki yıllarda duvarın etrafında güvenlik önlemleri artırılarak gözetim kuleleri ve iç duvar gibi başka unsurlar da eklenerek genişletildi. Süreç içinde bölgeye 302 gözetleme kulesi yerleştirildi ve toplam 11 binden fazla Doğu Almanya askeri Berlin sınırında görev yaptı. Doğu ve Batı Berlin arasında 8 sınır kapısı kuruldu. Doğu Almanya'da yaşayanlar bazı istisnalar dışında Batı Almanya'ya geçişlerine izin verilmiyordu ve bu, suç teşkil ediyordu. Doğu Almanya rejiminde çok sayıda kişi, sınırı ve Berlin Duvarı'nı aşmak isterken öldürüldü. Kayıtlara göre bu sayı 136 olsa da 250 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. - Duvarın yıkılış süreci 1980'lerde eski Sovyetler Birliği'nin Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un açıklık ve yeniden yapılanma (Glasnost ve Perestroyka) politikasıyla başlayan süreç 1989'da Doğu Almanya'yı da etkisi altına alınca insanlar özgürlük için sokaklara çıktı. Binlerce eski Doğu Almanya vatandaşı 1989'un yaz aylarında Macaristan ve o dönem adı Çekoslovakya olan ülke üzerinden Batı Almanya'ya kaçmaya başladı. Doğu Almanya'da ise ülke yönetimine protestolar arttı. Başta Leipzig ve Berlin olmak üzere, Doğu Almanya'nın birçok kentinde "Wir sind das Volk (Biz Halkız)" sloganıyla protestolar düzenleyerek ülke siyasetinin değişmesini istedi. Bu gösterilere Doğu Almanya hükümeti kayıtsız kalmadı ve bir seyahat düzenlemesi yapmak zorunda kaldı. Doğu Almanya'yı yöneten Almanya'nın Sosyalist Birlik Partisi (SED) Sözcüsü Günter Schabowski, 9 Kasım akşamı basının karşısına geçerek hükümetin seyahat düzenlemesine ilişkin kararını okudu. Schabowski, bir gazetecinin bu düzenlemenin ne zamandan itibaren geçerli olacağını sorması üzerine, "ivedilikle hemen" yanıtını verdi. Bu sözlerin yayılması üzerine Doğu Alman halkı sınır geçiş noktalarına akın etti. İnsanlar üstlerine çıktıkları duvarı yıkmaya başladı. Sınır kapılarından veya duvarın üzerinden atlayarak kentin diğer tarafına geçen Doğu Berlinliler ile onları karşılayan Batı Berlinliler kucaklaştı. Böylece 28 yıl, 2 ay, 28 gün ayakta kalan "Demir perde", 9 Kasım 1989 tarihinde yıkıldı ve bu, Soğuk Savaş döneminin de sonu oldu. Soğuk Savaş'ın sembolü "Utanç duvarı" ülkenin her iki tarafında yaşayanlarda derin izler bıraktı. - Yaşananlara tanıklık edenler duvarın yıkılmasını hayal bile edemiyorlardı Söz konusu dönemde Doğu Berlin'de yaşayan Sabine Hammer, Berlin Duvarı'nın yıkılmasını hiçbir zaman beklemediğini belirterek "Akşam televizyonda gördük ve 'Bu, doğru olamaz zaten doğru değildir' dedik. Sabah olunca yaşananlardan haberdar olduk. İnsanların Doğu'dan Batı'ya geçtiğini gördük ve o zaman doğru olması gerektiğini algıladık. Bu, bizim için hayal bile edilemezdi." ifadelerini kullandı. Duvarın inşasına ve yıkılışına tanıklık eden 1942 doğumlu Hammer, o yıllarda bir çocuk yurdunun yöneticisi olarak görev yaptığını anlatarak "DDR'de bir kiliseye üyeydim. Kimseye kiliseye bağlı ya da üye olduğumu söylemezdim çünkü beni işten çıkarırlardı." dedi. Hammer, bunun sosyalizmin anlayışına aykırı olduğunu belirterek "Duvarın yıkılışı sanki özgürlüğe açılan bir kapı gibiydi." diye konuştu. Hammer, sosyalizm konusunda kendi çevresinin de aynı şekilde düşündüğünü anlatarak "Hepimiz şu anda sahip olduğumuz ve o dönemde verilen bu özgürlüğe sahip olacağımızı hiç tasavvur edememiştik. Neyi yapıp neyi yapamayacağımıza dair kurallara göre yaşamaya alışmıştık. Neleri kaybettiğimizi ancak duvar yıkıldıktan sonra anladık." ifadelerini kullandı. 1961'de duvarın yapımı aşamasını da hatırladığını aktaran Hammer, o dönemde Batı televizyonlarından duvarın inşasını gördüklerini ve buna inanamadıklarını belirterek "Biz kendimizi hapsedilmiş şekilde hissettik, böyleydi." değerlendirmesini yaptı. Hammer, DDR'de güzel anılarının da olduğunu dile getirerek şöyle devam etti: "Güzel bir hatıra, mahallede hepimizin birbirine kenetlenmiş olmasıydı. Maaş hakkında konuşmak bile engel değildi ya da ne kadar emekli maaşı aldığımız. Duvardan sonra bu çok gizli. Ancak ne istersen söyleyebilirsin. Doğu'da bu, mümkün değildi." Soğuk Savaş döneminde Potsdam yakınlarında öğretmenlik yapan Brigitta Heinrich de duvarın yıkıldığı gün Baltık Denizi'nde olduğunu söyleyerek "Buna inanamadım çünkü herkes gelip duvarın yıkıldığını söyledi ve ben 'Hayır, bu mümkün olamaz' diye düşünüyordum. Ancak sabah olduğunda gördüm." dedi. İki gün boyunca Berlin'e dönemediğini anlatan Heinrich, "İnanamadım. Yıllarca bu şartlarda yaşadım ve bu koşullar çok karmaşıktı. Bu dönemi neden yaşamak zorunda kaldığımı düşündüm. Bu dönem boyunda neden hapis tutulduğumuza ve imkanlarımızın olmadığına inanamıyordum." diye konuştu. Heinrich, öğretmenlik yaptığı okulda da durumun "karmaşık" olduğunu kaydederek okulda tarih dersini veremediğini belirtti. "Duvarın yıkılması benim için bir rahatlamaydı." ifadesini kullanan Heinrich, okulda üzerinde hissettiği yükün kalktığını, daha özgürce ders vermeye başladığını dile getirdi.

Almanya'da koalisyon çöktü Haber

Almanya'da koalisyon çöktü

Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya'da Başbakan Olaf Scholz'un maliye bakanını görevden almasıyla iktidar koalisyonu dün çökerken, göreve Joerg Kukies'in gelmesi bekleniyor; muhalefet ise ocakta seçime gidilmesini istiyor. Donald Trump'ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasından saatler sonra Scholz'un Hür Demokrat Parti (FDP) Genel Başkanı ve Maliye Bakanı olan Christian Lindner'i görevden alması ve erken seçime zemin hazırlamasıyla ülkedeki iktidar koalisyonu çöktü. Bir kaynağın Reuters'a verdiği bilgiye göre, Lindner'in yerine üst düzey başbakanlık yetkilisi ve maliye bakanı yardımcısı Joerg Kukies'in geçmesi bekleniyor. Lindner'i görevden alan Scholz'un ise Sosyal Demokratlar ve ikinci büyük parti olan Yeşiller ile birlikte bir azınlık hükümetine başkanlık etmesi bekleniyor. MUHALEFET ERKEN SEÇİM İSTEDİ Yasaları geçirmek için parlamentoda sahip olduğu çoğunluğuna güvenmek zorunda kalacak olan Scholz, 15 Ocak'ta hükümeti için bir güven oylaması yapmayı planlıyor. Bu da mart ayının sonuna kadar erken seçimleri tetikleyebilir. Muhalefetteki Hristiyan Sosyal Birlik Partisi'nin (CSU) lideri Friedrich Merz, ocakta seçimlerin düzenlenebileceğini söyleyerek güvenoyu için beklemeye gerek olmadan en geç gelecek hafta gerçekleşmesi gerektiğini söyledi. Merz, hükümetin bir azınlık hükümeti olarak devam etmesinin saygısızlık olacağını belirtti. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier de, tüm partilere sorumlu davranma çağrısı yaparak erken seçime gidilmesi için parlamentoyu feshetmeye hazır olduğunu kaydetti.  LİNDNER'İ NEDEN GÖREVDEN ALDI? Scholz gazetecilere yaptığı açıklamada, Lindner'i bütçe anlaşmazlıkları konusundaki engelleyici tutumu nedeniyle görevden aldığını belirterek "Harekete geçebilecek, ülkemiz için gerekli kararları alabilecek güce sahip bir hükümete ihtiyacımız var" dedi. ABD'de Cumhuriyetçi Donald Trump'ın başkan seçilmesinin ardından Avrupa, ABD'nin olası yeni gümrük vergilerinden Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına ve NATO ittifakının geleceğine kadar pek çok konuda ortak bir duruş oluşturmaya çalışıyor. NE OLMUŞTU? Hükümetteki partiler ekonominin canlanması ve bütçe konusunda anlaşamamıştı. Ülke medyasında yer alan haberlerde, koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller ve FDP yetkililerinin aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için Başbakanlıkta bir araya geldiği belirtildi. FDP lideri Lindner'in Şansölye Scholz'a bu görüşmede erken seçim önerisinde bulunduğu aktarılan haberlerde, ancak Scholz'un bunu reddettiği bildirildi. Koalisyon hükümeti, 2025 bütçesi, ikinci emeklilik paketi ve "Büyüme Girişimi-Almanya için Yeni Ekonomik Dinamikler" adı verilen bir büyüme paketi konusunda zorluk yaşıyordu. Özellikle FDP'nin mali açıdan şahin tutumu 2025 için hazırlanacak bütçe konusunda ortakları anlaşmazlığa düşürdü ve ülkede hükümet krizi havası oluşturdu. Maliye Bakanı Christian Lindner ve Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck ekonominin canlandırılması için farklı ve birbirlerinden bağımsız olarak öneriler sundu. Partiler arasında koordineli bir şekilde yapılmayan bu öneriler koalisyonda derin bir ayrışma olduğunu gösterdi. Koalisyon ortakları, bütçe komisyonu toplanıp bütçeye son şeklini verene kadar kapatılması gereken milyarlarca Euro'luk açık ile ekonomik krizden çıkış için izlenecek yol konusunda sıkıntılar yaşıyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.