HEDEFİMİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemizdeki terör sorununu sonlandırmak için bugüne kadar attığımız adımlar ortadadır. Bu adımların nihai hedefi Terörsüz Türkiye’dir. Bunu gerçekleştirirken kimsenin terörle mücadeleyi bırakmayı düşünebileceğimiz aklından dahi geçmemelidir" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 20.11.2024 14:00
Haber Güncellenme Tarihi: 20.11.2024 14:00

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi kapsamında gittiği Brezilya'dan dönüşünde uçakta gündemi değerlendirdi, gazetecilerin sorularını cevapladı.  ‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’  Erdoğan, açıklamalarında şunları kaydetti: Brezilya'nın ev sahipliğinde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’ne katılmak üzere geldiğimiz Rio de Janeiro ziyaretimizi biraz önce tamamladık. Zirve sonrası yaptığımız basın toplantısında hem zirveyle hem de diğer konularla ilgili kanaatlerimizi paylaştık. G20, dünya ekonomisinin yüzde 85'ini, nüfusunun üçte ikisini temsil eden istişari bir platformdur. Hatırlayacaksınız, 2015 yılındaki G20 dönem başkanlığımız sırasında çok önemli hususları gündeme getirmiştik.

Terörle mücadele, gıda güvenliği, göç krizi, enerji güvenliği gibi konular bugün de insanlığın ana gündem maddeleri arasında yer alıyor. Brezilya'nın "Adil Bir Dünya ve Sürdürülebilir Bir Gezegen İnşa Etme" temasıyla yürüttüğü dönem başkanlığındaki çalışmalara aktif şekilde iştirak ettik. Zirvenin ana konularını "Açlık ve Yoksullukla Mücadele" ile "Uluslararası Kuruluşların Reformu" oluşturuyordu. Ayrıca, iklim değişikliği ve enerji dönüşümü konusunda da görüş alışverişinde bulunduk. Katıldığımız oturumlarda bu konularla ilgili girişimlerimizi ve geleceğe yönelik değerlendirmelerimizi dile getirdim. Dış politikamızın vicdani ve girişimci yönünü vurguladım. 

Zirvede Gazze ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırganlığına dikkat çektim. Girişimlerimiz neticesinde G20 Liderler Bildirgesi’nde Gazze’ye dair güçlü cümleler kabul edildi. Lübnan’daki tehlikeli tırmanışın yanı sıra Gazze’ye insani yardımların ulaştırılmasının önündeki engellerin kaldırılması çağrısı da liderler düzeyinde kayda geçirildi. Malumunuz, milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz. Brezilya Dönem Başkanlığı’nın "Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifak" girişimine kurucu üye olarak destek verdik. G20 üyelerini, İttifak'ın çalışmalarında gıda israfının azaltılması ile Sıfır Atık girişimlerini öncelik haline getirmeye davet ettik. Son 22 yılda hayata geçirdiğimiz politika ve projelerle ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın daima yanında olduk. Dünyanın en kapsayıcı sosyal güvenlik sistemlerinden birini kurarak, sosyal devlet vasfımızın gereğini yerine getirdik. 

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar ne olursa olsun, mazluma, fakire, garip gurebaya kucak açan sosyal politikamızdan asla taviz vermiyoruz. Zirvenin ikinci oturumunun konusu, uluslararası kuruluşların reformuydu. "Dünya beşten büyüktür" yaklaşımımızın günden güne daha fazla makes bulduğunu görüyoruz. Güce ve güçlüye hizmet eden mevcut sistem, maalesef, kendinden bekleneni artık veremiyor. Bunun için daha demokratik, daha geniş temsile dayanan, şeffaf ve hesap verebilir bir yapıya ihtiyaç var. Türkiye olarak her platformda bunun önemini ifade ediyoruz. IMF ve Dünya Bankası dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin uluslararası finansal kuruluşlarda daha güçlü bir temsile ihtiyacı olduğunu vurguladık. G20 platformu, küresel ekonomik krizden bugüne kadar pek çok meselede etkinliğini kanıtladı. Küresel ölçekte yaşadığımız sorunların üstesinden de yine G20’nin kararlı, etkili ve çözüm odaklı anlayışıyla geleceğimiz inancındayım. Toplantılarımızın ve görüşmelerimizin hayırlara vesile olmasını diliyor; sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyor, şimdi sözü size veriyorum. 

“Daha Adil Bir Dünya Mümkün” bizim tezimizdir. Bunu dünyaya kitap haline getirerek de duyurduk. Bu, adaletsizliklerle mücadele noktasında attığımız bir adımdır. Türkiye'nin milli gelirine göre en fazla yardım yapan ülkelerden biri olması bu konudaki hassasiyetini ve uluslararası dayanışma konusunda üstlendiği sorumluluğu da gösteriyor. Türkiye bugüne kadar dünyada insani yardım konusunda kendini ispatlamıştır. Bugün küresel yönetişimdeki sorunlar, uluslararası iş birliklerindeki zayıflıklar ve iktidar ilişkileri “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vizyonunun gerçekleşmesini zorlaştırıyor. Küresel sistemdeki sorunlar, artık telafisi mümkün olmayan hasarları ortaya çıkartıyor. Biz bu zirvedeki konuşmalarımızda da bunu çok açık ve net ortaya koyduk. “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” tezimizin kabul gördüğü ülkeler tarafından açık ve net ifade edildi. Bu bozuk sistem dünyamızı büyük felaketlere sürüklemeden kolları sıvayıp işe koyulmak şarttır. 

Dünyamızı açık denizde yol alan dev bir gemiye benzetirsek biz güverteden çıplak gözlerimizle görebildiğimiz buz dağını işaret ediyoruz. Bir an önce iyiye, doğruya, adalete, hakkaniyete dümen kırılmazsa o buz dağına çarpacağımızı anlatıyoruz. Yönetişim reformu konusu bu nedenle hayatidir. Bu reformu gerçekleştirmek ve daha adil bir dünyayı inşa etmek devletler olarak hepimizin önceliği olmalıdır. “İmtiyazlarım kaybolur mu? Konforumdan ödün verir miyim?” diye düşünen ve bu konuda bu tip kaygılarla ayak direten ülkeler sadece kendilerinin değil gezegenimizin geleceğini de karartıyor. Biz dünyanın beşten büyük olduğunu, daha adil bir dünyanın mümkünlüğünü anlatmaya devam edeceğiz. 

(Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva ile görüşme) Sayın Lula ile bildiğiniz gibi bizim bir samimi dostluğumuz bulunuyor. Birçok konuda özellikle Gazze'deki İsrail mezalimi ile ilgili benzer düşüncelere sahibiz. Brezilya ile ilişkilerimiz, bu tesis ettiğimiz dostluğun etkisiyle her alanda gelişiyor. Bu zirvede toplantı öncesi bir görüşme yapalım dediler. Heyetler arası toplantımızı gerçekleştirdik. Coğrafi olarak ülkelerimiz arasında uzak mesafe bulunsa da dostluğumuz ve ilişkilerimiz tam tersine son derece yakındır. Ülkelerimiz arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerin geliştirilmesiyle ilgili konuları değerlendirme fırsatı bulduk. Enerji, tarım ve teknoloji alanlarında iş birliği yaparak her iki taraf içinde kazan-kazan ilişkisi oluşturma imkanını aramızda konuştuk. Brezilya'nın “Küresel Yönetişim Reformu”nu G20'nin öncelikleri arasına dahil etmesinin önemini değerlendirdik ve bundan duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik.

Birleşmiş Milletler'in asli görevini yerine getiremez hale gelmiş olması Brezilya'yı da bizim gibi endişelendiriyor. Dünyadaki krizleri ve çatışmaları önlemede yetersiz kalan Birleşmiş Milletler'in bu durumu, birçok riski de kuvvetlendiriyor. Özellikle İsrail saldırganlığının durdurulması için yapılması gerekenleri bizim Birleşmiş Milletler zemininde İsrail'e yönelik silah ambargosu girişimimizi de bu görüşmede ele aldık. 

(ABD Başkanı Joe Biden'ın, Ukrayna’nın Amerikan yapımı “Ordu Taktik Füze Sistemi”nin Rusya topraklarında kullanılmasına izin vermesi) Her şeyden önce bu kararı doğru bulmadığımız gibi tasvip de etmiyoruz. Ukrayna-Rusya savaşının başından bu yana daha fazla silah, daha fazla kan, daha fazla gözyaşı ile değil, daha fazla barış çabası, daha fazla iyi niyet ve diplomasiyle sona erebileceğini düşünüyoruz. Şimdi savaşı körüklemek, hiç bitmemesini hatta yayılmasını sağlamak için yapılmış bir hamle olarak yorumlanacak bir adım Sayın Biden'dan geldi. Biden'ın bu adımı, çatışmayı tırmandırmasının ötesinde Rusya'nın daha büyük bir tepki vermesine yol açacaktır.

Sayın Putin de ülkesinin balistik füze saldırılarına uğraması halinde buna nükleer silahla cevap verilmesine imkan tanıyan doktrini onayladı. Tüm bunlar bölgeyi ve dünyayı yeni ve büyük bir savaşın eşiğine getirebilir. “Benden sonrası tufan” anlayışıyla hiçbir yere varılmaz. Ukrayna ve Rusya tarafının kışkırtmalara kapılmadan, sükuneti muhafaza ederek barışa odaklanmaları beklentimiz ve temennimizdir. Bu büyük hatanın oluşturduğu zeminde yapılacak en ufak yanlış, provokasyonlara kapılmak, barut fıçısına ateş atmaktan farksız olacaktır. Dolayısıyla herkese dikkatli davranmayı tavsiye ediyorum. 

ABD ile ilişkilerimizi ön yargılar üzerine inşa edemeyiz. Burada çok dikkatli, çok hassas olmamız lazım. Seçilmiş Başkan Donald Trump her ne kadar savaşları bitireceğini söylese de yeni döneme ilişkin şimdiden yorum yapmak için çok erken. Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Doğu’ya ilişkin tavrı ve tutumunun nasıl olacağını yeni başkan göreve başladığında göreceğiz. Biz yeni dönemde de Türkiye-ABD ilişkilerini ülkemizin menfaatleri çerçevesinde ilerletmek için gayret göstereceğiz.

Sayın Trump'ın kabinesinde kimlerin olduğu, yaklaşım tarzlarını tabii ki analiz ediyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Bizim için iktidara gelmeden insanların neleri söylediği, neleri düşündüğü önemsiz değil. Ancak esas olan iktidar sorumluluğunu üstlendikten sonra yaptıklarıdır. Somut adımlara göre adımlarımızı atar, tüm ihtimallere göre tasarruflarımızı yaparız. Biz Sayın Trump'ın savaşları bitirme söylemine inanmak istiyor, bu yönde adımlar atmasını bekliyoruz.

Savaşları bitirme yaklaşımıyla hareket eden Amerika, bölgemizdeki çatışmaların barışçıl şekilde sona ermesi için yeni bir iklim oluşturabilir. Bu da bizim en tabii hakkımızdır. Umarız pozitif beklentilerimiz doğrultusunda gelişmelere şahitlik eder ve sorunlarımızı bir bir ortadan kaldırırız. Bizim Gazze'de yaşanan insanlık krizi, İsrail sorunu ve genel olarak Orta Doğu'ya ilişkin tavrımız ortada. Bölgede savaşın sona erdirilmesine dair fikrimizi ve kararlılığımızı kendileriyle telefon diplomasisinde paylaştık, bundan sonraki süreçte de paylaşırız. 

Biz terör meselesini tarihe karıştırma konusunda kararlıyız. Sınırlarımızın ötesinde, sürekli ülkemize yönelik milli güvenlik tehditleri oluşturan yapılanmalara kesinlikle tahammülümüz yoktur. Bu konuda ne kadar net ve kararlı olduğumuzu bugüne kadar tüm muhataplarımıza ilettik. Yeni muhataplarımıza da bu yaklaşım tarzımızı, hedefimizi net bir biçimde anlatırız. Suriye'nin kuzeyi, Amerika'nın desteklediği PKK/PYD/YPG tarafından işgal edildi. Bu bölge yalnızca bizim için değil aynı zamanda Suriye için de son derece önemli.

PKK/PYD/YPG'nin bu bölgeden temizlenmesi Suriye Yönetimi için de oldukça kritik. Suriye'deki iç savaş, komşumuzun topraklarında derin bir istikrarsızlığı beraberinde getirdi. İstikrarsızlık, bir bataklığın sinekleri topladığı gibi sınırlarımızın ötesine terör örgütlerini çekti. Bu bataklığı kurutmak için biz nasıl çaba gösteriyorsak aynı şekilde Suriye Yönetimi’nin de bu çabayı göstermesi lazım. Biz şu anda o bataklıktaki sineklerle adeta bir mücadele halindeyiz. “Nasıl olsa bataklık kuruyacak, sinekler başıboş dolaşsın” diyemeyiz. Biz terörle mücadelemize devam edeceğiz. Amerika'nın Suriye'den çekilmesinin oluşturacağı yeni duruma da, mevcut gerçekliğe de Türkiye olarak biz hazırız. Milli güvenliğimiz her şeyden önde gelir ve her konunun üzerindedir. Bu konuda Rusya ile gerekli görüşmelerimizi yapmak suretiyle Suriye'deki bu havayı bölgenin lehine çevirme gayretindeyiz. 

‘Cumhur İttifakı'nda görüş ayrılığı yok’  Devlet Bey ile bizim yaptığımız görüşme özellikle Cumhur İttifakı’nın uyumu, insicamı, birlikteliği ile Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal konjektürde kritik önemdedir. Bizim aramızda bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık, bir fikir ayrılığı asla yoktur. Ama birileri “Cumhur İttifakı bölündü, çatladı” gibi iddiaları ileri sürüyor. Ana muhalefet, eski-yeni yönetim ile belediye başkanları arasındaki kavgayı perdelemek için bu tür söylemlerden medet umuyor. Kimse bizim ittifakımızı kendi naylon ittifaklarıyla, “al gülüm, ver gülüm” düzenine dayalı çıkar ilişkileriyle karıştırmasın. Böyle bir şey söz konusu değil. Bizim ittifakımız karanlık koridorlarda, kirli masalarda kurulmadı. Bizimki sağlam. Gönül birlikteliğiyle inşa edilmiş bir ittifakımız var. Bu ittifakın hamuru aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğruldu. Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığımız her görüşme, Cumhur İttifakı’ndaki mefkure birlikteliğinin pekiştirilmesi açısından bir fırsattır. Özellikle ülkemizin 40 yıllık terör kamburundan kurtarma konusundaki hassasiyetlerimiz aynı. 

Şunun bilinmesini isterim: Sayın Bahçeli ile görüşmemizde siyasetin ve ülkenin gündemindeki tüm konuları detaylıca ele aldık. “Terörsüz Türkiye” hedefimize giden yolda atılabilecek ilave adımları aramızda değerlendirdik. Çünkü bugüne kadar teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir anlamı var. Eğer Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresinde biz terörle bir mücadele verdiysek bunun bir anlamı var. Şu anda oralarda görüyorsunuz artık terörün bir esamesi okunmuyor. Bizim şu anda derdimiz, Suriye içerisinde 30 kilometrelik o derinliği hiçbir zaman boşa geçmeyeceğiz ve orada da bu mücadelemizi kahraman Mehmetçiklerimizle beraber sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. 

Ülkemizdeki terör sorununu sonlandırmak için bugüne kadar attığımız adımlar ortadadır. Bu adımların nihai hedefi Terörsüz Türkiye’dir. Bunu gerçekleştirirken kimsenin terörle mücadeleyi bırakmayı düşünebileceğimiz aklından dahi geçmemelidir. Bizim muhatabımız milletimizdir ve terör örgütlerinin istismar ettiği tüm zeminleri ortadan kaldırmak temel amacımızdır. Bunu milletimizle yapacak ve iç cephemizi sapasağlam hale getireceğiz. Son zamanlardaki tartışmalar bile terör örgütünün Kürt vatandaşlarımızı nasıl istismar ettiğini, yıllarca onlara anlattıkları hikayelerin nasıl boşa düştüğünü göstermiştir. Terör örgütünün efendilerine sadakatle hizmet dışında ideolojisi de, davası da yoktur. Onlar sadece emir alır ve onları yerine getirmeye çalışırlar. Bölgemizdeki gelişmelere göre terörle mücadele stratejimizi yeniliyoruz. 

Terör örgütünün istismar zeminini ortadan kaldırmaya yönelik sosyal ve ekonomik politikalar geliştirdik ve özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan insanlarımızın mağduriyetlerini gidermek için tarihi nitelikle adımlar attık. Eğitim, iş imkanları ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesini bu bağlamda özellikle ele aldık. "Terörsüz Türkiye" hedefimize ulaşmamıza az kaldı, soruna tüm yönleriyle odaklandık ve çözmeye azmettik. Bunun yanında muhalefetin diline doladığı bir konuya da açıklık getirmek isterim. Biz savunma sanayii ile ilgili halktan para toplama gayretinde olan bir iktidar değiliz. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Muhalefet, bizim iktidarımızın “halktan para toplamak suretiyle sıkıntıları gidermenin gayreti içinde olduğumuzu” söyleyecek kadar sefil durumda. Bizim böyle bir derdimiz yok. Hamdolsun bizim mali imkanlarımız şu anda savunma sanayiimizi ayakta tutacak güç ve kabiliyete sahiptir. 

Biz konserlere karşı değiliz. Milletimiz belediyelerimize büyük bütçeler, kaynaklar sunuyor. Bu kaynakların çarçur edilmesi, yolsuzluklar yapılması ise konuyu adli boyuta taşır. Yargının yaptığı da bu boyutu araştırmaktır. Biz idari açıdan meseleyi araştırıyoruz, adli bir soruşturmaya ihtiyaç olması halinde de konuyu yargıya intikal ettiriyoruz. Bu bizim görevimiz, bunu yapmak zorundayız. Siyasi açıdan da milletimize verilen sözlerin tutulup tutulmadığını elbette takip ediyoruz. Ankara ve İstanbul’un trafikten toplu taşımaya, çöp toplama ve temizlikten diğer konulara temel belediyecilik hizmetlerinde ciddi sorunları var. Tabii diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak bu isimlerle ilgili konulara girmem. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı bu tür şeylerle uğraşmaz. Burada bizim yargımız gereğini yapar. Burada yolsuzluklar varsa bunları yapanlardan hukuk önünde hesabını ben inanıyorum ki savcılarımız, hakimlerimiz soracaktır. Eğer bir yanlış yapmışlarsa bunun bedelini ödeyecekler, bundan kimse rahatsız olmamalıdır.  

Muhalefet belediyelerinin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelesi var mı ki sorgulayalım. Yeterli olsalar bugün bu meseleleri konuşmuyor olacaktık. Birçok muhalefet belediyesi bu konularda adım dahi atmadı. Adım atanlar ise sorunlara kalıcı ve etkili çözümler üretmekte yetersiz. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar gibi köklü sorunlarla başa çıkmak, daha fazla kararlılık ve cesaret ister. Bu belediyelerin ciddi bir vizyona sahip olup olmadıkları da tartışmalıdır. Gerçekçi ve somut projeler üretemeyenlerin bu sorunlarla başa çıkması düşünülemez. Bunlarda zaten böyle niyet de ufuk da istek de yok. Onların nelerin peşinde koştuğunu milletimiz görüyor. Şunu anlamaları lazım.

Belediyeler milletindir ve onlara layıkıyla hizmete mükelleftir. Bizim bugüne kadar yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla ilgili bir prensibimiz var. Bu dün vardı, bugün var, yarın da olacak. Ama şimdi öyle şeyler anlatıyor ki, mesela bir Genel Başkan pazara gitmiş. Cumhurbaşkanı benimle pazara gelebilir mi? diyor. Sayın Genel Başkan, benim seninle gezmeye vaktim yok. Biz oraları kendimiz ve ilgili arkadaşlarımızla zaten geziyoruz. Hiç endişe etme biz oralardayız. Marketleri, pazarları boş bırakmayız. 

Biz FETÖ’ye karşı asla rehavete kapılamayız. Terör örgütü “su uyur, düşman uyumaz” yaklaşımıyla pusuda beklemektedir. Onlara imkan veremeyiz, vermiyoruz. Tüm kurumlarımızda FETÖ’nün sızma girişimlerine karşı teyakkuz halindeyiz. FETÖ ile mücadelenin zorlu olduğunu, ülkenin kılcal damarlarına kadar girmiş sinsi örgütü temizlemenin meşakkatli olduğunu biliyorduk ve tüm adımları buna göre attık. Eğitim kurumlarımıza, özellikle de askeri ve polis okullarımıza öğrenci temini konusunda bu zamana kadar görülmemiş bir tedbirler silsilesi uyguluyoruz. Kritik kurumlarımızın yıpratılmasına asla izin vermeyeceğiz. Bunun için başta insan kaynakları olmak üzere her alanda üst düzey bir tedbir uyguluyoruz. Bunlar her şekle girdikleri için mücadelemizi de bu nedenle daha hassas yürütmek zorundayız. 

Bizim amacımız vatandaşımızın toplumun bütün kesimlerini alım gücünü kalıcı olarak artırmaktır. Bunun da yolu enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneye düşürmekten geçer. İlk yılımızı dezenflasyona geçiş olarak öngörmüştük. Mayıs ayından bu yana enflasyonda düşüş var ve bu düşüş devam edecek. 2025 yılında özellikle hem para politikasının gecikmeli etkisi hem maliye politikasında bütçe açığının azalması hem de fiyatları bir şekilde bütçe imkanları çerçevesinde enflasyon hedefi paralelinde oluşturmamız enflasyonu düşürmeye devam edecek.

Bakın geçen sene asgari ücretli kardeşlerimize biz yüzde 107,5 zam verdik. Geçen sene enflasyon yüzde 65’ti. Bu sene biz yüzde 49 zam verdik. Ekim ayı itibarıyla enflasyon yüzde 49’un altında. Yani yılı da Merkez Bankamızın tahminlerine göre yüzde 44 civarında bir rakamla tamamlayacağız. Özetle biz ne emeklimizi ne memurumuzu ne asgari ücretlimizi, toplumun hiçbir kesimi enflasyona ezdirmeyeceğiz. Son 22 yılda da resim buydu, son 1 yılda da aynı şekildeydi, bu sene içerisinde değişmedi.

Muhalefet bu konuyu istismar ediyor ama biz önümüzdeki dönemde de aynı prensipler çerçevesinde hareket edeceğiz ve enflasyonun üzerinde, çalışanlarımıza alım gücünü koruyacak çerçevede muamele edeceğiz. Ama aslolan enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesidir. 

Vatandaşlarımızın aldığı temel mallarda enflasyon yüzde 28,5. Sebze meyve gıda dahil mallarda ise yüzde 40 civarında. Enflasyonu şu anda biraz yüksek tutan kira ve özel eğitim gibi hizmetlerdeki enflasyondur. Enflasyon kalıcı bir düşüş trendine girdi, inşallah bu şekilde de yoluna devam edecek. Burada şunu da söylemek isterim:

Yeni bir adım daha atmayı planlıyoruz. Bu da büyükbaş hayvan ithalini yaparak kırmızı ete çok daha iyi imkanlarla erişimini sağlamaktır. Bunu Tarım ve Orman Bakanımız İbrahim Yumaklı ile de değerlendirdik. Vatandaş kırmızı ete beklediği fiyatlarla ulaşabilsin diye gerekirse süratle Uruguay’dan Brezilya’dan bu büyükbaş hayvan ithalini yapalım talimatını verdim. Bunu değerlendireceğiz ve bu adımları da atacağız.